28 Ağustos 2013
Küçük odanın en ücra köşesinde sırtımı duvara vermiş bacaklarımı karnıma çekebildiğim kadar çekmiş öylece uzanıyorum. Sessizliğe gömülmüşüm. Nefes seslerim bile duyulmuyor. Orada değilim sanki. Varlığım yokluğum bir. Hareket etmeye korkuyorum. Saçımın teli düşse fark edileceğim diye korkuyorum. Serin. Hafif bir ürperti sarmış bedenimi.
Hyung kanepeye oturmuş. Sırtı dönük. Ancak gür saçlarını görebiliyorum. Bir de arada dudaklarına götürdüğü sigarayı tutan parmaklarını. O da benim kadar sessiz. Sadece birkaç kez cesaret bulabiliyorum ona bakmaya. Öyle bir baskınlık kurmuş ki beni göremese bile hareketlerimi takip ettiğini anlayabiliyorum. Kaç saat geçti böyle? Ben bir köşede o bir köşede. Ne ben bir şey dedim ne de o. Kimse de yeltenmedi. Ben ona acıdım, o da bana. İlişkimizin belki de sadece bundan ibaret olduğunu anladık o an. Önce birbirimize küstük sonra kendimize. Boğuldukça boğulduk. Yine de gitmedi. Nedendir bilmem. Sanki çıkıp gitse her şeyin tamamen biteceğine inandı herhalde. Ya da yine Taeyong Hyung'un kollarına atlayacağımı düşündüğünden gidemedi. Keşke gitseydi."Beni seviyor musun?" Ani sorusu karşısında irkildim ama belli etmedim. Cevabını düşündüm yine de bulamadım. Sessizliğimi korumayı seçtim. "Beni seviyor musun?" Sanki onu duyamamışım gibi öncekinin aksine yüksek sesle tekrarladı kendini. "Bilmem." Uzun zamandır konuşmamanın getirdiği zayıflıkla çıktı sesim. Youngho Hyung bir süre sessiz kaldı. Ona bakmak istemedim. Öylece boşluğu izledim. Yine de düşüncelerinin altında ezildiğini hissettim. "Önceden hiç düşünmeden evet derdin." Kırılmış gibiydi. Önemsemek istemedim kırgınlığını o an. "Önceden sevip sevmediğimi sorgulamama gerek olmayan biriydin." Göz ucuyla başının öne düştüğünü gördüm. Oturuşu kamburlaşmıştı. Sırtına hayali bir yük bıraktığımı düşündüm. "Ben hep böyleydim." Kısık sesi daha bir yorgun geliyordu artık. "Biliyorum." Cevap vermedi. "Görmezden gelmek benim tercihimdi." Daha da küçüldü olduğu yerde. Kanmadım ona. "Peki," Derin bir soluk girdi kelimelerinin arasına. "Benden nefret mi ediyorsun?" Bu soruyu sorarken yüzünü buruşturduğunu hayal ettim. "Hayır." Bir rahatlamaya teslim olmuş gibi yükseldi omuzları. "Sana karşı bir şey hissetmekten uzağım artık." Bekledi. Dimdik duruyordu. Koyu gözlerini göremesem de anlıyordum hemen karşısındaki duvarı nasıl deldiğini. Başını hafifçe yana çevirdi. Kusursuz yan profilini görebiliyordum yarım yamalak da olsa. O da göz ucuyla bakıyordu bana. "Bu kadar mı soğudun benden?" Cevap vermedim. Bu onu daha da yaraladı. Olsun. "Şimdi gitsem ve bir daha gelmesem üzülür müsün?" Bir çocuk gibi ardı arkası kesilmeyen sorularıyla duygularımı ve düşüncelerimi test etmeye çalışıyordu. "Üzülürüm." Üzülürdüm, yalan söyleyemedim. "Ama kalırsan da üzüleceğim." Gerçekleri görmezden gelmeyi böylece bıraktım. Kalmasının da gitmesi kadar hatta belki de daha fazla üzeceğini kabullendim. "Üzülmekle kalmayacağım, yıpranacağım."
Hyung oturduğu yerden yavaşça kalktı. Birkaç saat önceki aceleci ve sert tavırları silinmişti birden. Bir süre olduğu yerde öylece dikildi. Ne demesi gerektiğini tartar gibi bir hali vardı. Yine de ikimiz de biliyorduk ki artık ne derse desin hiçbir şeyin düzeleceği yoktu. Ağır adımlarıyla başucuma kadar geldi. Bir tepki vermedim. Yerde iki büklüm yatmayı sürdürdüm. "Doyoung-ah." Bana böyle seslenmesinin ne kadar acı verebileceğini anladım. "Adımı söyleme."
"Doyoung-ah." İnadına tekrarladı. Ve sürekli söylemeye devam etti. Ağzını her açtığında karnıma bir bıçak daha saplandı. İsmimden nefret ettim. Hışımla ayaklandım. Yüzüne bakmak istemedim. Sırtımı döndüm ve bir iki adım uzaklaştım. Başımı önüme eğmiş zemini izler vaziyetteydim. Kaşlarımı o kadar çatmıştım ki başıma ağrı girmişti. "Doyoung-ah." Adımı bir kez daha söyledi. Bunu kesmesini söylemek için ona dönmüştüm ki, iki dizi üzerine çöktü birden. Avuç içleri diz kapaklarına tutunuyordu. Öne düşmüş başı yavaşça havaya kalktı ve saatler sonra ilk kez göz göze geldik. Önceki vahşi bakışların aksini görüyordum şimdi. Ne kadar pişman olduğunu düşünmektense aslında ne kadar da oyuncu olabileceğini hayal ettim. Kendini acındıran o bakışları ve sahte olduğunu bile bile buna kanan ben..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
our souls • johndo
Fanfiction"Anlıyorum." O da yürümeyi bırakmış ve bana dönmüştü. Konuşurken başı aşağıdaydı. "Sanırım seni korkuttum." Onu reddetmek için ağzımı açacaktım ki yüzüme dönen bakışları beni engelledi. Dudaklarında şeytani bir gülümseme belirdi birden. "Oysaki ona...