Uyarı: Çok ufak bir bölümünden kaynaklı olarak oruçlu okumanız tavsiye edilmez.
9 Temmuz 2013
Nerede hata yapmıştım? Onu dinlemediğim için miydi? Yoksa ondan uzaklaşmak istediğim için mi? Hayır, hata en başındaydı. Gözlerinin içine baktığımda gördüğüm şeye rağmen onu kabul etmemdi hata olan. Niye yapmıştım bunu? Bir anlık heyecan mıydı? Yılladır uzak olduğum ilgi alakayı birden sürpriz bir şekilde bulduğumdan mıydı? Ya da adını dahi bilmezken onun için hissettiğim tuhaf duygulardan mıydı? Ne olduğu artık önemsizdi. Neden yapmış olursam olayım yapmıştım. Onu kendi hayatıma kabul etmiştim. O ise çoktan sokmuştu beni kendi dünyasına. Ben bilmeden. Henüz onu tanımadan. Gözlerine hiç bakmadan aslında onun hayatında yer etmiştim. Böylesine mantıksız bir şeyi nasıl olmuştu da böylece kabullenebilmiştim bilmiyordum. Ama ona her baktığımda aklımdaki ve kalbimdeki tüm sorunlar çözülüveriyormuş gibi geliyordu. Bu yüzden geriye kalan her şeyi yok saymış ve onu içeri davet etmiştim. Fark etmeden de olsa kendimi düşünmüş ve aslında onu kullanmıştım. Kötü hissediyor muydum bunun için? Hayır. Onun sayesinde yaşadığım bu sakinliğin ve manasız huzurun bedelini ödüyordum. Ve ödeyecektim de.
"Hyung, canımı acıttın." Düştüğüm yerden kalkabilmek için hareketlenmiştim ki, Youngho Hyung'un büyük ellerinden biri sertçe omzuma tutundu ve aşağı bastırdı. Böylece kalkma girişimimi basitçe engelledi. Aklımın alamayacağı kadar güçlüydü ve ona karşı koyamıyordum. Diğerleri gibi değildi. Gerçek gücü omzuma değen her bir parmağının ucunda hissedebiliyordum ve bu beni korkutuyordu.
"Hayır, hayır. Bu kadar acele etme." Dizlerini kırarak çömeldi ve yüzlerimizin hizalanmasını sağladı. Çok yakındık. Ben her zaman bu yakınlıktan kaçsam da Youngho Hyung aramızdaki mesafelerin neredeyse yok olmasından hoşlanıyordu. Yakaladığı her fırsatta yakınlaşabildiği kadar yakınlaşıyordu. "Hyung'unu meraklandırdın öyle konuşunca." Sesi ondan daha önce hiç duymadığım bir derinliğe sahipti. O kadar derindi ki içinde boğuluyordum ve o, sadece izliyordu. "Kimden bahsediyordun? Bu hikâyeyi bildiğini söyledin. Kiminle yaşadın bu hikâyeyi?" Meraktan uzak ne olduğunu anlamadığım bir soruydu bu. Yüzü her zaman olduğundan daha ifadesiz bir hâldeydi. Daha bir yorgun görünüyordu şimdi. "Ne diyorsun Hyung? İzin ver de kalkayım. Başım acıyor."
Omzumdaki eli yavaşça başıma çıktı. Önce ağır ağır yanağımı okşadı. Sonra baş parmağı gözümün kenarında oyalandı bir süre. Sessizce izledi yüzümü. Gözlerime baktı. Kaşlarıma, burnuma, dudaklarıma... Bir şey demeden baktı sadece. Sonra parmağı alnıma yükseldi. Acıyan noktaya temas ettiğide ağzımdan birden acı dolu bir inleme çıktı. Bakışları bir anlığına dudağıma kaydı ama hemen sonra tekrar alnıma döndü. Acıyan yerin etrafını yavaş yavaş ovmaya başladı.
"Erkek arkadaşından bir şey saklamamalısın Doyoung-ah. Bunu biliyorsun değil mi?" Birden dediği şeyle gözlerim açılabildiği kadar açıldı, ağzım şaşkınlıkla aralandı. Bunu böylece söylemesi beni hem utandırmış hem de sinirlendirmişti. Alnımdaki eline sertçe vurup ondan kurtulmuş boşluğundan faydalanarak ayaklanmıştım. Ama o ne kadar dalgın olursa olsun benden hızlıydı. Kolumdan yakaladığı gibi daha fazla uzaklaşmama izin vermeden kendine çekti. Sonra da ardından sürükleyerek oturma odasındaki koltuğa oturmamı sağladı. Kendi de olabildiğince yanıma yerleşti.
"Ne o? Birlikte olmadığımızı mı söyleyeceksin?" Bakışları her ne kadar ciddi olsa da açıkça eğleniyordu. Gerginlikle yutkundum ama sonra böyle davranmamın gereksiz olduğunu fark ettim. O ne kadar rahatsa ben de o kadar rahat olmalıydım. "Evet, birlikte olduğumuzu hiç sanmıyorum." Onu taklit ederek ciddi ifademin arkasına alaycı bir tavır ekledim. Konuşurken onun yüzüne bakmak yerine doğruca karşıya bakıyordum. Bu onu sinirlendiriyordu, açıkça görebiliyordum. "Sence de biz iki arkadaştan fazlası değil miyiz?" Sesi fısıltıya dönmüş, her kelimesinde nefesi yüzüme çarpıyordu. "Yaralarını tam burada sardım Doyoung. Seni iyileştirmek için hiç çabalamadığım kadar çabaladım. Sana sarıldım ve her şeyin iyi olacağını söyledim. Ben senin ruhunu öptüm Doyoung." Son cümlesiyle daha önce hiç olmadığı kadar yaklaştı bana. O kadar çok yaklaştı ki dolgun dudakları benim küçük dudaklarıma değdi. Dizlerimdeki ellerim panikle yumruk hâlini aldı. Kendimi deli gibi sıkıyordum. Bu kadar heyecanlanmam normal miydi? Bir an önce çekilmesini istiyordum. Ama o bir süre öylece bekledi. Hiç hareket etmedi. Sanki dudakları dudaklarımda dinlendi. Orada iyileşti ve orada hayat buldu. Sonra koltuktaki eli yüzüme çıktı. Bir anlığına dudaklarımızı ayırdı ve kafamı ona doğru çevirmemi sağladı. Hiçbir şey yapmamamıza rağmen nefes nefese kalmış gibiydim.
![](https://img.wattpad.com/cover/259771460-288-k70816.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
our souls • johndo
Fanfic"Anlıyorum." O da yürümeyi bırakmış ve bana dönmüştü. Konuşurken başı aşağıdaydı. "Sanırım seni korkuttum." Onu reddetmek için ağzımı açacaktım ki yüzüme dönen bakışları beni engelledi. Dudaklarında şeytani bir gülümseme belirdi birden. "Oysaki ona...