i

944 58 18
                                    

büyük salondaki insanların sesleri bir araya gelip dayanılması zor bir uğultu oluşturmuş, zaten oldukça gergin olan iki bedenin daha da kasılmasına sebebiyet veriyordu. dört bir yandan duyulan kelimeler birbirinden ayırt edilemez haldeydi. ya da, hyunjin ve changbin zihinlerinin içindeki karmaşaya o kadar odaklılardı ki, kendilerine yöneltilen soruları dahi duymayacak kadar dalıp gitmişlerdi.

siyah, kısa saçlı olan beden oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandığında omzu yanındaki adamın omzuna sürtündü hafifçe. ikisinin bakışları da birbirine dönmüştü bu temasla, göz bebekleri saniyeden bile daha kısa bir süre için birbirine değip geçtiğinde changbin sertçe yutkundu. günlerdir yüzüne bakmaktan kaçındığı eşinin, bedeninin sıcaklığını hissedebileceği kadar yakınında oturuyor olması tüm dengelerini alt üst ediyordu.

önemli bir duyuru yapacaklarını söyleyerek tüm arkadaşlarını, camiadaki tanıdıklarını ve birlikte iş yaptıkları firmaların sahiplerini davet etmişlerdi. saat sekiz buçukta başlayan bu yemek, herkese sanki oldukça keyifli bir akşam yemeğiymiş gibi görünse de durmadan konuşan insanlarla etrafları çevrilmiş, kazık yutmuş gibi oturan iki genç adam bu histen fazlasıyla uzaktaydı. özellikle de seo changbin.

saatlerdir insanların bu duyuruyu beklediklerinin bilincindeydi fakat erteleyebildiği kadar ertelemek istiyordu bunu. söylemek zorunda olduğu kelimeler dilinde acı bir tat bırakıyor, göğsünün daralmasına neden oluyordu. bu noktaya gelmelerine sebep olan ilk adımı kendisinin attığını biliyordu bilmesine, ancak bu yine de acı çekmesine engel olmuyordu ne yazık ki.

"bay seo, insanlar meraklanmaya başladı."

yanlarına geldiğini bile fark etmedikleri genç adam, hyunjin'e doğru eğilip alçak bir ses tonu ile konuştuğunda changbin de duyduğu kelimelerle bakışlarını o yöne çevirdi. bay seo. iki hafta sonra, hyunjin'in artık bu soy ismini taşımayacağı gerçeği, o an daha sert çarpmıştı sanki suratına. siyah saçlı olan, başını aşağı yukarı salladıktan sonra eşine döndürdü bedenini. yüzünde, changbin'in tanımlayamadığı bir ifade vardı. duygusuz? hyunjin'in yüz ifadesine en yakın olan kelime buydu, duygusuzca bakıyordu genç adam dört yıllık eşinin gözlerinin içine. changbin o bakışlarda bir pişmanlık kırıntısı aradı umutsuzca. duymak istediği yalnızca iki kelimeydi. özür dilerim, eğer bu iki kelimeyi hyunjin'den bir kez olsun duyabilseydi, arkalarında bırakacakları dedikoduları biraz olsun umursamadan küçük olanın elini sımsıkı kavrayıp oradan uzaklaşırdı.

ama hyunjin o kelimeleri asla söylemedi.

"daha fazla bekletmenin bir anlamı yok." ses tonu da en az ifadesi kadar düz ve kuruydu. "bir an önce söyleyelim, olsun bitsin."

hyunjin de içten içe şaşırıyordu kendi sakinliğine. göstermelik değildi bu tavrı, ya da changbin gibi içinde kopan fırtınayı gizlemek adına takınmamıştı bu sert yüz ifadesini. dışarıya yansıttığı kadar düz ve sakindi içindeki duygular denizi. üzüntü hissetmiyordu, kırgınlık, ya da pişmanlık. changbin'in alyansını çıkarıp koyu kahverengi, ahşap yemek masasının üzerine bıraktığını gördüğü saniyeden itibaren bu hislerin tümünü yitirmişti adeta.

diğerine göre daha kısa boylu olan, tek kelime etmeden sandalyesini geriye itip ayaklandığında siyah saçlı olan da peşinden ayağa kalkmıştı. ikisinin bu ani hareketi, büyük yemek salonunda bir dalgalanmaya sebep olurken uğultu yavaş yavaş azalmaya başladı. insanlar artık yüksek sesle konuşup gülüşmek yerine, bu çok önemli duyurunun ne olabileceğine dair fısıldaşmaya başlamıştı.

sahneye ilk çıkan changbin olmuştu. kürsünün arkasına geçip, titreyen elleriyle mikrofonu kavradığında hyunjin'e son bir bakış attı. hâlâ varolmayan bir umudun peşinden koşuyordu. iç sesi ona acınası bir durumda olduğunu haykırırken derince bir nefes doldurdu ciğerlerine. dört yıl önce bu salonda, tam da şu an durduğu yerde aynı titreyen ellerle mikrofonu tutuyor, onları merakla dinleyen insanlara güzel haberi veriyordu.

complete mess [askıda]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin