v

264 39 31
                                    

chan, ısrarla çalan telefonuyla uyandığında saat gece yarısını çoktan geçmişti. el yordamıyla telefonunu aradı, tam anlamıyla ayılabilmiş değildi henüz.

"efendim?" arayanın kim olduğuna bakmadan açmıştı, ancak hattın diğer ucundan gelen ağlamaklı sesi duyması yalnızca birkaç saniye sürmüştü.

"hyung," bir burun çekme sesi. "hyung, ben uyandım." ses tonundan hâlâ uykulu olduğu anlaşılıyordu, normalde olduğundan daha boğuk olması ise muhtemelen ağladığını ortaya koyar nitelikteydi. chan ne diyeceğini bilemeyerek sessizce dinlemeye devam etti. "ama changbin yoktu yanımda."

"hyunjin..." siz boşandınız, diyecek olsa da dilini ısırdı, şu an bunu söylemek pek uygun olmayabilirdi. arkadaşının iyi durumda olmadığı aşikardı.

yanında uyuyan nişanlısını uyandırmamak adına yavaşça yataktan kalktı, saçlarını karıştırarak salona doğru ilerlerken ne yapması gerektiğini düşünüyordu. hyunjin'in günlerdir sürdürdüğü sakin ve kendinden emin tavırdan sonra, gecenin iki buçuğunda ağlayarak arayıp yanında changbin'in olmadığını söylemesi garipti ama garip olduğu kadar normaldi de. arkadaşını tanıyordu. içinde bastırdığı duyguların bir yerden patlak vereceğini biliyordu, ama bunu nasıl karşılaması gerektiğine dair bir fikri yoktu.

"hyung."

"buradayım."

hyunjin'in sesi titriyordu. "changbin gitti."

uyandığında, rüyasının aksine kollarında changbin'i değil, onun uzaylı peluşunu bulmuştu. uyku sersemliğiyle etrafına bakınırken odada artık olmadığını fark ettiği eşyalar ise hyunjin'i yeni bir ağlama krizine sürüklerken ne yapacağını şaşırmıştı genç adam. tutunacak kimsesi olduğunu daha önce hiç bu kadar derinden hissetmemişti.

gözyaşlarının arasından rehberinden ilk bulduğu kişiyi ararken tek derdi yalnız kalmamaktı. yaklaşık iki haftadır tek başına uyuyor olması problem değildi, en azından changbin'in eşyaları hâlâ evde olduğundan yalnız hissetmiyordu. ama şimdi, odalarındaki kitaplığın üçüncü rafında düzensizce duran not defterleri bile yoktu ve bu hyunjin'in içi parçalanıyormuşçasına acı çekmesine yol açmıştı.

"hyung, yalnız kalmak istemiyorum."

sesi o denli acı yüklüydü ki, chan boğazına oturan yumruya engel olamadı. onu bu halde bırakacak değildi elbette. üzerine kalın bir şry almak üzere odaya dönmüştü ki, kapıda yeni uyanan nişanlısını görmesiyle üzgünce başını yana eğmesi bir olmuştu.

"hyunjin hyung mu?" fısıldayan sesine karşılık büyük olanın başını salladığını görünce dudaklarını birbirine bastırdı jeongin. gözlerinden uyku akıyordu adeta ama ne olduğunu merak edip kalkmıştı yataktan.

chan dolabından aldığı kıyafetleri aceleyle üzerine geçirirken bir yandan da hyunjin'i hatta tutmaya çalışıyordu. giyindikten sonra bir kolunu küçük olanın omzuna dolayıp bedenini kendine çekti, dudaklarını uzunca alnına bastırırken gözlerini yummuştu.

"sen uyu bebeğim, ben muhtemelen hyunjin'in yanında kalırım sabaha kadar."

jeongin üzgünce başını salladı olumlu anlamda. hyunjin bu kadar kötüyse changbin ne haldeydi, düşünemiyordu bile. ertesi sabah ilk iş olarak kuzenini aramayı aklına koyup yorganın altına girdi yeniden. düşünüp durduğu için uykuya dalması uzun sürmüştü.

chan ise mümkün olduğunca çabuk vardığı evde, arkadaşını odanın bir köşesinde dizlerini kendine çekmiş otururken bulmuştu. şişmiş gözlerine inat, yanaklarından hâlâ yaşlar süzülüyordu. hyunjin'i hiç bu kadar dağılmış görmediğinden olsa gerek, bu görüntü içini acıtmıştı büyük olanın. yere, diğerinin yanına diz çöküp usulca saçlarını okşadı sevgiyle.

complete mess [askıda]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin