Sehun elleri altındaki yumuşak saçları okşarken gülümsemişti. Artık bu minik adam her şeyiyle onundu. Saçları, güzel yüzü, parlak gözleri, minik pembe dudakları, çilek gibi kokan teni her şeyi onundu artık.
Nasıl da sevmişim seni bi kaç günde...
Sanki hayatıma yıllar önce girdin...
Sanki yıllar önce aşık oldum sana...
Tüm hücrelerim öyle sen ki...
Sana öyle bi tutunmuşum ki...
Sanki bıraktığım an uçup gidiceksin ellerimden...
Sanki en ufak bir olayda kırılıp dökülüceksin...
Öyle dolmuşsunki içime...
Nereye baksam seni görüyorum...
Nereye baksam ikimiz için görüyorum her şeyi...
O mavi gökyüzü sen yokken bu kadar güzel değildi.
Üşümek sen yokken kötüydü.
Şimdi sen varken üşümek bile kötü hissettirmiyor.
Bütün çıplaklığımla sana karıştım ben...
Senin bütün hücrelerine aşık oldum.
Güneş ışıkları pencereden içeri sızarken Sehun savunmasız bedenin dudaklarına ufak bi öpücük kondurdu.
-Moruk...
Bi öpücük daha...
Dudaklarına yanaklarına minik burnuna...
-Uyan artık...
Luhan hissettiği yumuşak hisle yavaşca gözlerini açtı karanlığa...
Karanlık bile artık o kadar rahatsız hissettirmiyordu.
Yetersiz ya da çirkin...
Luhan mutlu hissediyordu.
-Uyandım.
Dudaklarını büzerek söylediğinde Sehun'un dudakları yavaşca yukarıya kıvrıldı. Tanrım bu minik nasıl kırk beşlik bi moruk olabilirdi.
-Uyurken çok güzelsin moruk.
Luhan duyduğu cümlelerle yüzüne yayılan gülümsemeye engel olamadı.
-Bana moruk demekten vazgeç velet!
Utancını belli etmemek için homurdanmıştı.
Kırk beş yaşıdnaki bir adamın kızarıp bozarması biraz komikti.
Luhan'a göre...
Sehun'a göreyse bu dünyadaki en tapılası şeydi.
Karşısındaki kırmızı yanaklı yaşlı adam.
-Ey utandığını gizlemek için çirkefleşme!
-Kapa çeneni ve bana kahvaltı hazırla aptal velet!
Luhan yüzünü yastığa gömerek söylendi. Bi yandan delice kahkaha atmak isterken diğer yandan biraz suçlu hissediyordu.
Sonuçta Sehun daha ufacıktı.
Tamam kendisinden uzun olabilirdi ama ufaktı o daha!
-Emredersiniz efendim!
Sehun gülerek yataktan kalktı. Mutfağa inerken hala bu sevimli sabaha kıkırdıyordu.
Mutfaktaki dolapları karıştırırken evi tehlikeye atmamak için krep yapma fikrinden vazgeçti. Kahvaltılıkları çıkarıp iki kişilik güzel bir masa hazırladı.
-Evi yakmadın değil mi?
-Krep yapmaktan vazgeçme sebebim neydi sanıyorsun?
İkiside gülüşürken çalan kapı rahatsız etmişti.
-Ben bakarım Sehun sen otur.
Luhan huzursuzlukla kıpırdanıp kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açınca tanıdık ses kulaklarında yankılandı.
-Merhaba Luhan. Girebilir miyim?
-Tabi Eun Ji.
Sehunun annesi...
Ondan Shun'u aldığı gibi şimdi de Sehun'u mu geri istiycekti.
-Senin burda ne işin var anne?
Anne kelimesini bastırarak söylemişti Sehun. Sevdiği adamın yüzündeki huzursuzluğu hissedebiliyordu. Ne olursa olsun gitmiycekti. Kim gelirse gelsin onu götüremezdi.
-Özür dilemek için geldim. Senden ve Luhandan...
Luhan Sehunun onu çekmesiyle yanına oturdu. Küçük olanın büyük eli hala elindeydi. Seni bırakmıycam demenin başka bi yoluydu belki de bu.
-Geç kalmadın mı sencede?
-Lütfen Sehun beni dinle. İzin ver konuşayım. Biliyorum benden nefret ediyorsun. Annen olarak söylememem gereken şeyler söyledim ama oğlum seni her zaman çok sevdim.
-Beni hata olarak gördüğünü söylediğin zamanlarda bile mi?
Sehun hırladığında Luhan avcunu saran eli sıktı.
-Sehun anneni dinle!
Annesini kaybeden bir adam küçüğün annesini dinlemesini istiyordu. Şimdi onu dinlemezse belki bir daha dinlemek için şansı olmazdı.
-Tamam!
-Oğlum ben özür dilerim. Senin benden nefret etmen için her şeyi yapmış gibi gözüksem de öyle değildi Sehun. Annenim ben senin insan kendi canından olandan nefret eder mi? Ve beraber olmanızı onaylamıyorum ama bunun hakkında bir şey söylemeye hakkım olmadığını biliyorum. Beni asla dinlemiyceğini de...
-N-nasıl?
-Ona bakışını görmüyorum mu sanıyorsun? Elini tutuşunu... Onu sevmesen burda kalmak yerine arkadaşlarında kalırdın.
-Eun Ji bak Sehun ve ben-
-Sorun değil Luhan. En büyük özrü belkide sana borçluyum. O gün o lafları söylememeliydim. Shun'u sevdiğini biliyordum. Shun yüzünden gözlerini kaybettiğinde bile onu sevdin. Her şeyi elinden aldığım için üzgünüm. Beni affetmeni beklemiyorum ama lütfen benden nefret etmeyin.
Luhan yıllar sonra aldığı itirafla rahatlamış hissetmişti. Nefret edilmeyi hak etmemişti. Artık biliyordu.
-Kahvaltıya kalmak ister misin?
-Oh ben...
-Hadi anne hem ben hazırladım.
Sehun güldüğünde Luhan gözlerini devirerek sevimli bir kıkırtı bıraktı.
-Zehirlenmiyceğimizden emin miyiz?
-Anne!
Sehun gülerek iki kişilik kahvaltıya bir tabak daha çıkardı. Mutluydu. Annesini hiç bir zaman tam anlamıyla affedemiycekti belki ama moruk onu affedebiliyorsa onun için sorun olmazdı.
Bi kaç günlük bi adam nasıl anneye tercih edilir diye düşünebilirsiniz. Eğer anneniz her zaman yanınızda olsaydı ağladığınızı gördüğünde çekip gitmek yerine yanınızda dursaydı. Sizi istemediğini söylemek yerine sizi sevdiğini söyleseydi elbette onu tercih ederdiniz...
Ama her şey dokuz ay boyunca taşımak değildi.
Herkes çocuk doğurabilirdi.
Ama herkes anne olamazdı.
Evet yb ehemm final yakın... Kötü bi şey olcak sandınız dimiiii hihihi -.- iyi yazarım ben bugün kkk yorum yorum yorum ^^ Chanyeol güçlü kal seni seviyorum!