chapter 2: ve bazen aile kan bağı demek değildir

189 18 9
                                    

240622

🌾

"Ee tatlım heyecanlı mısın bakalım?"

"Hmmhm"

Sabah erkenden babamın uyandırmasıyla kalkmış kişisel bakımımı hallettikten sonra kahvaltıyı hazırlamaya yardım etmek için annemin yanına gitmiştim. Yardım ederken bir yandan da sorduğu soruları geçiştirmeye çalışıyordum.

Mental yorgunluğum bedenime öyle bir yansımıştı ki parmağımı kıpırdatacak halim bile yoktu ama zorluyordum işte kendimi. İyi olduğuma inandırmaya çalışıyordum çünkü annem morarmış göz altlarım ve solmuş tenimle pekte iyi olduğumu düşünmüyordu. Değildim zaten. Bunu kabulleneli çok olmuştu.

Şehrin trafiğine takılmamak için acele bir şekilde kahvaltı yapmıştık. En azından annemler yapmış desek daha doğru olurdu çünkü stresten midem bulanıyordu ve iştah denen şeyden bende kesinlikle yoktu.

Kahvaltı bittikten sonra kontrolleri yapıp valizleri de alıp evden çıkmıştık. Babamla annem aldığımız onca eşyayı bagaja ve arabanın kuytu köşelerine yerleştirmeye çalışırken bende bizimkilerin gelmesini bekliyordum.
Tam nerede kaldıklarını sormak için arayacağım sırada Jay'in sesini duymuştum.

"Heeseung!"

Jay ve Sunoo önde bana doğru koşarken Jake'de arkada nefes nefese kalmış bir şekilde onlara yetişmeye çalışıyordu.

"Bekletmedik değil mi?"

"Hayır hayır. Annemler daha eşyaları yerleştiriyor." demiştim omzumdan bir bakış atıp elimle annemleri işaret ederek. Babamla kapanmayan bagajı zorla kapatmaya çalışıyorlardı. Çok eşya almış olmalıydık.

"Ha iyi." dedi Jake eli göğsünde nefeslenirken. "Sunoo son dakika iş çıkarmaya çok meraklı da. Bir de hızlı koşuyor şerefsiz. Öldük burada."

"Yani sen öldün. Biz gayet iyiyiz."

"Sus be!"

Tartışmalarını istem dışı buruk bir gülümsemeyle izliyordum. Yanımda olmalarına rağmen özlüyordum. Tuhaf bir duyguydu. "Heeseung hyung bak sana ne aldım!" dedi Sunoo heyecanla.  Arkasından çıkardığı abur cuburlara gülümseyerek baktım.

"Dün almayı unutmuşum. O yüzden biraz koşturdum bugün bunları."

"Sabahın köründe açık market bulmak zor tabii."

Söylenen Jay ve Jake'in elindeki bir iki abur cubur poşetine baktım. Streslendiğimde tatlı şeyler yemeyi sevdiğimi en iyi onlar biliyordu. Muhtemelen bu yüzden almışlardı yoksa annemler beni yurtta Jake'e emanet ettiği için, Jake kendi yediği zamanlar hariç bir anne profiline bürünüyor ve bana abur cubur yemeyi yasaklıyordu.

Aldıkları poşetleri kenara koyduktan sonra üçlüye kocaman sarıldım. Mutluluğu ve üzüntüyü aynı anda yaşıyordum. Benim için çok özellerdi ve biz ilk defa birbirimizden bu kadar ayrı kalacaktık. Sunoo hüngür hüngür ağlarken Jake onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Jay ise hafif arkasını dönmüş, ağlamamaya çalıştığı için oluşan tuhaf surat ifadesiyle sokağı ilk defa görmüş gibi inceliyordu.

Sunoo zaten çok narin biriydi. Kırılgandı, duygusaldı.. Benim küçük kardeşim gibiydi. Jake benden küçük olmasına rağmen abimin yokluğunda bana abilik yapmaya çalışan biriydi. Jay'le ise sürekli şakasına tartışırdık, üvey kardeş gibi davranıyorduk birbirimize ama ne olursa olsun gün kahkahalarla son buluyordu. Bunlar haricinde normal arkadaşlar nasılsa öyleydik işte ama bizim aramızdaki bağ daha özeldi.

Üçümüzde koca adamlar olmuştuk ama çocuktuk hep bir yerlerde. Onları ilk defa bu kadar duygusal görüyordum. Jay uykusuna fazla önem veren ve bunun için ders saatleri bile umrunda olmayan bir insanken benim için bu erken saatte gelmişti. Gözümden kaçmamıştı. Çok mutlu olmuştum. Duygularını bana nadir belli etsede sevgisini hissediyordum ben.
Sunoo ve Jake'i bıraktıktan sonra ona da kocaman sarılmayı unutmamıştım bu yüzden. Önce şaşkınlıkla gözleri biraz büyümüştü ama sonra o da kocaman gülümseyerek sarılmama karşılık vermişti.

Bu duygusal kareler babamın bagajın kapağını büyük bir gürültüyle kapatması ve elinde toz varmış gibi silkelemesiyle sona ermişti.

"Tamamdır. Eşyaları yerleştirdim. Artık yola çıkma zamanı!"

"Bay Lee en kısa sürede dönün tamam mı!"

Sunoo yine ağlamaya başlarken babam elleri belinde bizi izliyordu.

"Bir iki aya geri getireceğim Heeseung'ı, Sunoo. Ağlamana gerek yok."

"Ha iyi o zaman."

Sunoo anında göz yaşlarını silip yüzüne gülümseme yerleştirdiğinde babamda ona garip bakışlarını gönderiyordu.

"Hadi bakalım! Bu kadar vedalaşma yeterli. Arabaya!"

Annemin uyarısıyla arabaya bindiğimde son kez arkamı dönmüş ve camdan onlara el sallamıştım. Ve araba hareket edip onlar gözden kaybolana kadar da el sallamaya devam etmiştim. Camdan dışarıyı izleyip kulaklığımda çalan sıradaki şarkıya odaklanmaya çalışırken tek düşündüğüm şey her şeyin iyi olmasını istediğimdi.

🌾

İkiye bölünmüş bir bütün gibi yaşadım
Bir yanım öbür yanıma düşman
Sağımda kızgın kumlar gezdirdim
Solum üşüyor eski bir anıdan

-Birhan Keskin

babaannemin asamadığı çarşafları, heehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin