130624
🌾
"Sanırım anladım büyükbaba."
Aslında bu işin sanırımı falan yoktu. Hikayeyi gayet net bir şekilde anlamıştım. Ve şu zamana kadar yaptığım tüm şeyler ve takındığım tüm tavırların da nasıl göründüğünün farkına varmıştım. Bencillikten başka bir şey değildi. Yüzde yüz haksız değildim ama tamamen haklı da değildim. Onun olduğu kadar benimde hatalarım vardı ve ben bu hataları düzeltmek için nasıl bir adım atacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu.
"Kimilerimiz için kabullenmesi zor olan bazı şeyleri anlayabilecek kadar zeki bir çocuksun. Farkedeceğine hiç şüphem yoktu." dedi saçlarımı sanki bu dünyadaki en güzel şeylermiş gibi okşarken.
"Sen olmasan farkedemezdim ama büyükbaba." dedim ufak bir mahcubiyetle. Hissettiğim bu mahcubiyet kendime miydi, büyükbabama mıydı yoksa Sunghoon'a mıydı emin değildim.
"Yemek hazır. Bırakın artık işinizi de buraya gelin." Annemin mutfağın camından bize seslenmesiyle büyükbabam hemen geleceğimiz konusunda onu kısaca geçiştirdi.
"Aslında seninle konuşmak istediğim daha farklı bir şey vardı." dedi cebinden küçük bir kutu çıkarırken. Kutunun kapağını açtığında gördüğüm çift yüzükleri yüzünden bakışlarım hemen büyükbabamı buldu.
"Bunlar büyükannen ile ilk yüzüklerimiz. Ona evlilik teklifi etmek için aldığım yüzüklerdi. Maddi değeri çok olmasa da manevi değeri bizim için fazlasıyla yüksek anlayacağın üzere." Karşımdaki bedenin dolu gözlerle ve ufak bir gülümsemeyle yüzüklere baktığını görünce benim de gözlerim dolmaya başladı. "Uzun zamandır sana vermek için bekliyorduk. Bence artık senin olmasının vakti geldi." Bir elimi kendine çekerek yüzük kutusunu tutmamı sağladı. Avucumdaki şarap rengi küçük kutuyla bakışırken düşündüğüm tek şey böyle bir şeyi hakedip haketmediğimdi. "Umarım sen de korkmadan yanında mutlu olabileceğin birini bulur ve bu yüzüğü ona takma şansını yakalarsın oğlum benim." dedi saçlarıma ufak bir öpücük bırakırken.
Hiç düşünmeden kocaman sarıldım karşımdaki bedene. O da sarılmama karşılık verdiğinde, hediyesini bu kadar duygusal karşılamamı beklemiyor olsa gerek tatlı bir kahkaha bıraktı ortama. Ben ise hissettiğim minnettarlıkla daha da sıkı sarıldım ona. Kasetimden bile daha değerli bir şeydi artık sahip olduğum bu yüzükler. Sürekli kutuyla taşımak tuhaf olduğundan ve her an kaybederim korkusu yaşadığımdan bir tekini parmağıma takıp diğerini ise zincirden geçirip boynuma astım. Böyle çok daha iyiydi.
Bu hediyenin değeri karşısında kocaman bir servet bile yanında hiçbir şey kalırdı.
Bunun bilincinden dolayı aldığım hediye belli bir süre aklımı kurcalayan en büyük şeye dönüşmüş oldu. Yemek yerken, ailece sohbet ederken, film saati yaparken, hatta babaannemin asamadığı çarşaflarını asmaya yardım ederken bile... Eğer beni bu kadar mutlu edeceğini bilseydim büyükbabamın bu hediyeyi bana daha erken vermesini dilerdim."İlk defa çamaşır asarken bu kadar mutlu görünen birini görüyorum." Çamaşırlarla boğuşurken duyduğum ses yüzünden korkuyla irkildim. Sunghoon karşımda elinde bir tabakla dikilmiş halime salak salak gülümsüyordu.
Şaşkın bakışlarım onu bulduğunda yaptığı şeyin farkına varmış olsa gerek hemen gözlerini kaçırarak yüzünde ki gülümsemesini sildi. "Özür dilerim. Rahatsız etmek istememiştim. Annem kek göndermişti de... onu bırakmaya gelmiştim." dedi sesi kendisinin bile zor duyacağı kadar kısık çıkarken. Bakışları öylece bahçede dolaşırken suç işlerken yakalanmış bir çocuk gibi davranıyordu.
Artık nasıl korkuttuysam göz teması kurmayı bırak yüzüme bile bakmıyordu. Bu halleri gözüme tatlı geldiğinden hemen yumuşayan yüz ifademle konuştum. "Problem değil."
Dakikalardır yüzüme bile bakmayan Sunghoon sakin çıkan sesimi duyar duymaz şokla bana döndü. Muhtemelen şuan bipolar olup olmadığımı falan anlamaya çalışıyordu.
"Eğer senin için sorun olmazsa tabağı bıraktıktan sonra biraz konuşabilir miyiz?" dedim ani gelen bir cesaretle. Karşımdaki bedenden sonsuza kadar kaçamayacağımın farkındaydım. Artık en kısa sürede aramızdaki bu problemleri çözmem gerekiyordu.
"Olur, olur tabi." Yüzünde ki şok olmuş ifade gram azalmazken koşar adımlarla bizim eve doğru yürümeye başladı. Bende büyük bir hızla kalan çamaşırları bitirmeye çalıştım. Sunghoon gittiği gibi anında geri döndüğünde bana çamaşırları asmama bile yardım etmişti.
"Ne konuşmak istiyordun?" Sabırsızlandığı belli olan ama soğuk tavrından da bir türlü vazgeçemeyen güzel çocuğa baktım.
"Önce sakin bir yere mi geçsek?"
Ben her zaman gittiğimiz kırsal alana gitmeyi düşünürken tereddütle elimi tutan Sunghoon yüzünden tüm düşüncelerim bir anda yok oldu.
"Uzun zamandır seninle tanıştırmak istediğim bir arkadaşım vardı. Bence seni görünce çok sevinecektir." dedi başıyla yolun karşısındaki kendi evini işaret ederken. Sunghoon'un oraya bakmasıyla bahçedeki tatlı köpek ben burdayım dercesine havlamaya başlamıştı. Sanırım bahsettiği küçük arkadaşının kim olduğunu anlamıştım. Gülümseyerek teklifini kabul ettiğimi gösterdiğimde elimi bırakmadan beni götürmeye başladı. Ben ise birleşmiş ellerimizden gözlerimi çekemeyerek mutlulukla onu takip ettim.
🌾
Nefrete zamanım yoktu
Çünkü
Mezar engellerdi beni
Ve hayat düşmanlıkla geçirilecek kadar
Uzun değildiSevmeye de zamanım olmadı
Ama
Bir uğraş gerektiğinden
Düşündüm ki
Aşk çok zor değil
Yeter bana-Emily Dickinson
🌾
1k okunmayi gecmisiz 😭💓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
babaannemin asamadığı çarşafları, heehoon
Fanfiction"Giysiler ve çamaşırlar değişti, sonra şarkılar ve çarşaflar... Fakat ağladığım şarkı hâlâ aynı."