chapter 10: bazı evleri kül etmeden kendi içimizdeki evi yapamazdık

65 12 11
                                    

210624

🌾

"Gaeul! Gel kızım!"

Sunghoonların bahçesine girdiğimizde elini tutmaya devam ettiğim beden küçük arkadaşının bizi takip etmesi için belli aralıklarla seslenip durmuştu. Koşarak yanımıza gelen sevimli köpeğe baktım. Önce Sunghoon'un dikkatini çekmek için zıplayıp durmuş sonra da benim yanıma gelip bacaklarıma sürtünmeye başlamıştı.

"Merhaba Gaeul." dedim bir patisini tutup tokalaşmaya çalışırken. "Ben Heeseung. Tanıştığıma memnun oldum."
Gaeul heyecanla havladığında Sunghoon'un tatlı gülüşü doldurdu kulaklarımı.

"O da memnun olmuş. Öyle diyor."

"Çevirmenlik için teşekkürler."

"Ne demek her zaman." Gülümseyerek ayağa kalktığımda o da tanışma faslının bittiğini anlamış olmalı ki onun önderliğinde eve doğru yürümeye başladık. Kapıya geldiğimizde bizim aksimize evden çıkmak için hazırlanan Sunghoon'un annesiyle karşılaşmıştık. Bir eliyle içinde az önce Sunghoon'un bize getirdiği keklerden olduğunu düşündüğüm saklama kabını tutarken diğer eliyle de aceleyle ayakkabılarını giymeye çalışıyordu.

"Anne, nereye?"

"Komşularla buluşacaktım bugün ama unutmuşum. Geç kaldım sanırım." Çantasını omzuna takmaya çalışırken beni farketmesiyle telaşlı yüzünün yerini kocaman bir gülümseme almıştı. "Heeseung oğlum hoşgeldin. Özür dilerim seni de düzgün karşılayamadım. Mutlaka telafi edeceğim bugünü tamam mı? Siz takılın Sunghoon ile."

Doğru düzgün "önemli değil" dememe bile izin vermeden Sunghoon ve beni öperek hemen gitmişti Wonhee teyze.

O gittikten sonra Sunghoon'un odasına çıkarken yıllardır adımımı bile atmadığım bu yabancı eve göz gezdirirken göğsümün ağrıdığını hissediyordum.

Sonunda Sunghoon'un odasına geldiğimizde kapıyı açar açmaz yüzüme çarpan kokusu afallamama neden olmuştu.

Sade ama karanlık bir hava verecek şekilde döşenmiş odasına baktım öylece. Her bir köşesi onun gibi kokuyordu. Yatağı ve masası fazlasıyla düzenliyken, oyun konsolunun ve armut koltuğunun olduğu kısım fazlasıyla dağınıktı. Duvarı ve dolabının üstü ise posterlerle kaplanmıştı. En sevdiği dizi ve filmlerden, müzisyenlerden ve sporculardan izlerle doluydu. Duvarındaki sayamayacağım kadar çok bulunan madalyalar ve fotoğraflar çekti hemen dikkatimi. Demek koşmaktan bile nefret eden Sunghoon artistik patinaj ve hokey ile ilgilenmişti onca yıl? Buzun üzerindeki halini hayal etmeye çalışırken bir anlığına heyecandan kafayı yiyecekmiş gibi olmuştum. Çerçevesindeki diğer sporcu arkadaşlarıyla fazlasıyla mutlu gözüktüğü fotoğraflarına bakarken 'Demek Sunghoon böyle biri' diye düşünmeden edemedim. Çok iyi tanıdığımı düşündüğüm biriyle ilgili hem hakkında çok şey bilip hemde hiçbir şey bilmemek gerçekten tuhaftı.

Mesela kalabalık ortamlarda bulunmaktan, ders çalışmaktan, herhangi bir yorucu fiziksel aktiviteden nefret ederdi benim tanıdığım Sunghoon. Eğer mutluysa istem dışı bacaklarını sallayıp durur, mutsuzsa dudaklarını ısırır, bir konuda haksızsa ise sadece sessiz kalırdı. Gerçi haklı olsa bile sessiz kalırdı. Sunghoon işte..

Ama bunlar hep küçük Sunghoon'a ait özelliklerdi. Ergenlikteki Sunghoon, genç Sunghoon veya yetişkin Sunghoon neler sever, nelerden nefret eder hiçbir fikrim yoktu. Ayrıca kişiliği ne ölçüde değişmiş hiçbir şey bilmiyordum.

Bir grup insanla kim Park Sunghoon'u daha iyi tanıyor diye yarışsak Sunghoon'un nasıl hissettiğinden her bir hareketine, bir bakışından nefes alışına kadar her şeyi doğru yorumlayabilirdim. Ama biri gelip en sevdiği renk ne diye sorsa, başkası için çokta önemli olmayan öylesine bir şeymiş gibi görünen bu soruyu bile bilemeyecek kadar Sunghoon'u tanımıyor olduğum için oturur hüngür hüngür ağlardım.

babaannemin asamadığı çarşafları, heehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin