Adamın bindiği gemi,şık,çağa uygun dizayn edilmiş bir Amerikan gemisiydi.Gemi baya büyüktü,içinde milyonlarca asker bulunduruyordu.
Bu milyonlarca askerin amacı ise Güney Kore'yi koruyabilmekti.
Kore İmparatorluğu öldükten sonra zavallı Kuzey ve Güney kardeşler ikiye bölünmüş,Sovyet ve Amerika kontrolu altına alınmışlardı.
Birbirlerini hâla kardeş gibi görüyorlardı fakat politikalar yüzünden bir araya gelemiyorlardı.
Kuzey, Sovyetten destek alırken,Güney ise Amerika'dan desteğini alıyordu.
Zaten arası bozuk olan bu iki dünya gücü ülke,şimdi ise sadece güçlerini karşılaştırabilmek için milyonlarca insanın öleceği bir savaş başlatmışlardı.
Türkiye ise NATO'ya katılabilmek için girecekti bu savaşa.Bu tür bir kaosa girmek onun için iyi bir şey değildi ancak sağlam bir birliğe üye olması gerekliydi.
Şimdi ise az önce yemekhanede ucuz fiyata satılan konserve balığı yiyordu,konserve şeylere pek alışık değildi,hâla evinde olan sarma gözünde tütüyordu.
Tam ikinci lokmasını alacakken bir anda mavi bir el omzuna vurdu sertçe.
Sendeleyen Türkiye,kontrolunu yine eline aldıktan sonra ona pis pis sırıtan Avustralya'ya baktı,gülümsedi.
"Naber,Kanka?"Dedi Avustralya.Üstüne siyah,ince bir gömlek giymiş,kafasına tüylü sarı bir şapka geçirmiş,yaz gününün tadını çıkartıyordu.
Sanki savaşa gitmiyor gibiydi.
"İyiyim de.."
"Senin asker kıyafetlerin nerede?"Diye devam etti Türkiye arkadaşının kıyafetlerini parmakla göstererek.
Avustralya gülümsedi,parmaklarını şıklatarak;
"Sonra giyeceğim."Dedi.Şuan rahatını kimse bozamazdı.
--
Uzun bir zaman dilimi sonra,Gemiden çıktıklarında;"Yoruldum." Dedi Avustrulya derin derin nefes alarak.Bunu derken bir yandan bacaklarını ovuşturuyordu.Tam gemi kıyaya yanaştığı anda kıyafetlerini aceleyle giydiği için yorulmuştu.
Türkiye gülümsedi ve elleriyle ağzını kapatarak;
"Ben sana demiştim."Dedi.
Tam o sırada önlerinden şık,önleri altın madalya ile bezenmiş yeşil bir uniforma giyen,saçlarını dalgalandırmış,siyah pabuçlarını ayaklarına geçirmiş Amerika Birleşik Devletleri geçti.
Kardeşini görünce,av görmüş Aslan gibi koşuşturmaya başladı,onu görünce yüzünden oluk oluk terler akan kardeşinin koluna kendi kolunu yasladı.
"Naber Avustrulya?"Dedi herkesin önünde bağırarak ve ülkeyi süzmeye başladı;
"Seni gördüğüme sevindim!"
"Beraber değil Mİ?"
"Kardeşiz biz,değil mi,DEĞİL Mİ?"
Sonradan Avustrulya'nın kolundan tuttuğu gibi onu taş zeminde sürüklemeye başladı.
Avustrulya ise endişelenmis görünüyordu.Amerika'dan pek hoşlanmazdı,ki kardeşi olsa bile,tek resmi konuştuğu insandı.Amerika bunu düzeltmek istiyordu fakat bunu yapamazdı..Avustrulya bir kaç olaydan sonra Amerika'dan olabildiğince tedirgin olmuştu,bu manevi yarayı hiçbir güç düzeltemezdi..
Türkiye anlamsızca baktı,giden ülkeye el salladı,sonra ise komutanını takip etti...
--
Eski,harabeye benzeyen,yıkık dökük bir evin odasıydı burası.Köşeye 5 tane ahşap ranza yerleştirilmiş,yatakların önündeki duvara ise anti-komunist posterler asılmıştı.Öbürkü köşede ise tiz bir ses çıkardan buzdolabı vardı,ülke o şeyi gördükten bir kaç saniye sonra onun bozuk olduğunu anlamıştı bile.
Ortada ise başka bir odaya uzanan bir kapı vardı.Kapının üstünde altın büyük harflerle odanın numarası yazıyordu,fakat kapının çevresini kaplamış boya soyunmuştu.
Asıl Kızıl ülkenin dikkatini çeken şey kapının arkasından gelen kadın ağlama sesi olmuştu.Kadın kimse,yıllarca acı çekmiş gibi ağlıyordu,bu şey ne olursa olsun,kalp parçalayıcıydı.
"Kimse var mı?"
"Alo?"Dedi Ülke,kapıyı yavaşca açarken.
Karşıki oda da aynı öbürkü oda gibiydi,posterler,ranzalar,hatta buzdolabı bile aynıydı.Tek farkı ise bu odanın perdeleri vardı ve sımsıkı kapatılmıştı.
Odada duran sandalyeye çıkmış,renkli saçlı kız,ağlayarak asılmış ipe bakıyordu.
Mavi gözleri kaymış gibiydi,kapının açılmasına aldırmadan ipi boynuna geçirmeye çalıştı.
Türkiye ise telaşlanmıştı,NATO'nun anlattığı ülke o olmalıydı,kızın canını kurtarmak için üstüne atladı ve bağırdı;
"GÜNEY KORE!Yapma.."
--
Türkiye:Erkek
Avustrulya:Erkek
NATO:Kız
Amerika:Erkek
Güney Kore:Kız