Vücudu gökte özgürce gezen martılardan yapılmış gibiydi.Düzenli saçları bebek yüzünü kibarca kapatıyordu.
Gözleri Kız Kulesi'nin ve Galata Kulesi'nin sonsuz aşkını anlatırdı;Kederli, bir o kadar
da neşeli.Kadının adı İstanbuldu.Kadim şehrin dar sokaklarında yol almış,sahile kıvrına kıvrına ilerliyordu.
O anda denizin taze kokusu yüzüne çarptı,balıkların su kütlesi içindeki amansız çırpınışını buradan bile duyabiliyordu,biraz daha yürüdüğünde sahilin tam karşısında olduğunu farketti,bulduğu en yakın banka oturdu.
Etrafı süzdü bir şöyle,güvercinler buğday avına çıkmıştı,gülümsedi,cebinde olan içi ağzına kadar buğday olan kağıt keseyi çıkarttı,süslü parkelere serpiştirdi onları.
Çok geçmeden güvercinlerden birkaçı önüne doluştu,afiyetle yediler buğday tanelerini.
O sırada kanatları beneklerle bezenmiş,yaşlı bir güvercinin ona baktığını hissetti,güvercinin pörtlek gözlerine baktı uzun süre,sonra yaşlı kuş konuşmaya başladı;
"Bana biraz daha buğday ver."
İstanbul ilk önce kulaklarına inanamadı,gözlerini avuşturdu,kuşa yakınlaştı,lakin kuş sözünü tekrar etmekte kararlı gibi gözüküyordu.
"Bana biraz daha buğday ver."
"Deliriyorum galiba.."Diye geçirdi içinden kadın,daha geçen hafta Ankara ona bir doktora görünmesini istemişti,haklı mıydı?
Sonra keskin bir gülüş çınladı kulaklarında,arkasını döndü,kıvırcık,renkli saçlı bir kadın deli gibi ona gülüyordu;
"İlahi İstanbul!Buna kanacağını düşünmezdim!"Dedi İzmir kahkahası bitmiş gibiyken.
"İzmir!Korkuttun beni!"
İstanbul arkadaşının yanına gitti,şakasına sırtına vurdu;
"Ee?Sen ne yapıyorsun?Seni görmeyeli uzun zaman olmuştu."
"İyi.Biraz senle konuşayım diye evine gittim,evde yoktun,telefonumunda şarjı bitmişti."Eliyle kabı pembe renginde,simli plastiğe konulmuş kara kutuyu gösterdi;
"Bende seni aramak için sokaklara çıktım işte."
"İyi yapmışsın.Biraz dolaşmaya ne dersin?"
--
Sokaklar o gün kalabalık değildi.Genellikle insan yığınından geçilmeyen caddeler ölüm sessizliğine bürünmüştü şimdi.Lakin ekmeğini kazanmaya çalışan esnaflar,müzisyenler vb. birçok kişi yine oralardaydı.
Biraz yürüdüler,tabii o sırada İzmir'in dükkan bağımlılığı yüzünden onlarca mağazaya girdiler,en sonunda ise İstanbul'un bitmek bilmeyen ısrarlarına karşın caddenin sonundaki bir köşeden döndüler.
Köşe upuzun taş yollara açılıyordu,İzmir elindeki poşetleri hem taşıyor,hemde kaygan taşlarda kaymamaya çalışıyordu.
En sonunda dayanamadı,söylenmeye başladı;
"Niye buraya geldik biz?!"
"Merak etme,göreceksin."
--
Yolun sonunda üstünde asılı duran adayla gülümseyen deniz karşıladı onları.