Donald
Ormanın içinde David ve Mark'la birlikte Brian'ı arıyorduk. Av saati olduğu için ormanda pek çok koku birbirine girmişti. Aralarından Brian'ın kokusunu ayırmak zordu.
Mia bu sabah güney ormanında ki bir koloninin onu ziyarete geleceğini söylemişti. Neden gelecekleri hakkında her hangi bir açıklama yapmamıştı. Bende daha sonra sormaya karar vermiştim. Ancak şuan da Mia'ya ulaşamıyordum bile.
Kuzenim için mi, yoksa onun sağı solu belli olmayan eşi için mi endişelensem karar veremiyordum. Eğer kolonideki kurtlara yakalanırsa, ellerinden çok zor alırdık ve bunu İan'dan gizli bir şekilde yapmak işi daha da zorlaştırırdı.
David ve Mark'a kısa bir bakış attıktan sonra çaktırmamaya çalışarak Mia'nın evine doğru ilerlemeye başladım.
"Donald nereye gidiyorsun?"
Onlardan uzaklaştığımı fark eden Mark arkamdan seslenmişti.
"Mia'nın evine gidiyorum belki oradadır."
Mia ismini duyduğu gibi Mark'ın gözleri parladı. "Bende geliyorum."
"Siz gidin, bende kalenin çevresini bir daha arayayım." diye seslendi David.
Onları yine sarmaş dolaş yakalamaktan korkuyordum. Bunu Mark'a açıklamamız oldukça zor olurdu.
Kısa süre sonra kapısı açık kulübeye vardık. Tedirgin bir şekilde içeri girip etrafa göz gezdirdim. Peşimden gelen Mark kulübeyi şöyle bir süzdükten sonra bana döndü. "Burada değil."
"Burada olması gerekiyordu."
"Fazla emin konuşuyorsun?"
Mark bana şüpheyle bakarken büyük pot kırdığımı fark ettim. Panik anında bazen asla yapmayacağım davranışlar sergiliyordum. "Genelde burada olurdu demek istedim."
"Saf değilim Donald, bir kurt olduğumu ve sezgilerimin en az senin kadar güçlü olduğunu unutuyorsun."
Derin bir nefes alıp ellerimi cebime attım. Mark her zaman meraklı ve inatçı biri olmuştu. Bense onun aksine konuşmayı sevmeyen ve ısrara gelemeyen biriydim. Zıt karakterlerimiz yüzünden küçüklüğümüzden beri sık sık tartışırdık. "Güney ormanında bir koloni bugün Mia'nın yanına gelecekti ve görmüş olduğun üzere Mia ortalıkta yok."
Ani değişen yüz ifadesi şaşırtmamıştı. "Ona zarar verebilirler, bunu düşünemeyecek kadar akılsız mısın?! Bana niye söylemiyorsun?!" Sinirle üzerime yürüdüğünde karşılık verdim. Herkesin sergilediği bu zamansız ilgiden sıkılmıştım. Asırlar önce hiç görmediğim bu ilgiden...
"Madem ona bu kadar önem veriyordun, asırlar önce kaleden kovulurken neredeydin? O zamanda böyle gürleseydin!"
"Denemedim mi sanıyorsun aptal?!"
"İnanır mısın herkesten aynı cevabı alıyorum. Madem herkes Mia'ya bu kadar çok önem veriyordu, neden şuan bizden ayrı?!"
Kehribar gözlerinden turuncu bir ışık parladı. Ne o, ne de ben geri adım atıyordum. Asırlardır beklediğim ip çoktan kopmuştu ve daha fazla sabredecek sabrım kalmamıştı.
Sinirli gözlerle bana bakarken, büyük birkaç adımla yanıma vardı. Yüzümü hedef alan yumruğu erkenden fark edip bileğini büktüm, karnına attığım tekmeyle duvara çarptı. Duvarda iz çıkartmamış gibi hemen toparlayıp boğazımı tuttuğu gibi sırtımı bu sefer o duvara yapıştırdı. "Hiçbir bok bildiğin yok senin! Hiçbiriniz bilmiyorsunuz!"
Boynumdaki parmaklarda destek alarak karnına tekme attığımda geriye yalpaladı. Mark çocukluğundan beri diğer kurtlara göre daha hassastı. Ancak sinirlendiğinde Patricia'nın en iyi öğrencilerini bile yere serebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Dolunay
Lobisomemİlk bölümleri acemice yazılmıştır maruz görünüz lütfen efenim.. * Benim sevdiğim kadın cani görünürdü ama masumdu. Kalpsiz görünürdü ama sadece sevgiye muhtaçtı. Herkesin gözünde korkunç bir cellattı, benim gözümde ise küçük bir kız çocuğu. O kız ç...