Beynimin içinde sıkışıp kalmıştı düşüncelerim. Kendimi hissettemiyordum, hatta varlığımı sorguladığım zamanlar oluyordu. Sanki etrafımda görünmeyen duvarlarım vardı ve dünyaya açılacak hiç kapım yoktu. Dev bir yalnızlığın içine gömülmüştüm.
Artık üşümüyordum. Burnuma lavanta kokuları geliyordu. Garip bir duyguydu. Adını koyamadığım bir tatlılık boğazımı gıdıklıyordu. Yıllardır olmam gereken yerdeymişim gibi bir histi.
Göz kapaklarımı açmayı reddediyordum. Biliyordum ki gözlerimi açtığımda yine yalnız ve soğuk bir dünyayla karşılaşacaktım.
Burası her zamanın aksine sıcaktı. Uykunun etkisiyle böyle hissediyor olmalıydım. Loş bir ışık göz kapaklarıma değiyordu. Güneş yeni yeni doğuyor olmalıydı. Sabahın bu saatlerini hep sevmişimdir. Dünyanın bulunduğu en masum andır.
Birden fark ettim; dün geceye dair hiçbirşey hatırlamıyordum. Kafam karışmıştı. Yağmur yağıyordu, çıkmaz sokağın birine girmiştim ama burdan sonrası boşluktu. Hatırlayamıyordum.
Gözlerim aralandı, günün ilk ışıkları göz kapaklarımı aşıp, içeri süzüldü. Kafamı yattığım yerden kaldırdım ve doğruldum. Şaşkınlıkla etrafa göz gezdirdim. Hala olanları aklım almıyordu, burası... Burası bir odaydı. Nasıl olmuştu? Buraya nasıl gelmiştim? Neredeydim? Kimin odasıydı burası? Korkuyordum. Hızla yataktan fırladım, bordo pelerinim bir sandalyenin üzerinde duruyordu.
Gözlerim pencereyi buldu. Pencere hemen yatağın üst kısmındaydı. Yatağa oturup pencereden dışarıyı süzdüm. Tek görebildiğim bembeyaz bir örtüydü. Dün akşam kar yağmış olmalıydı. Gözüm alabildiğince beyazla kaplanmıştı tüm arazi. Burdam bakınca da nerede olduğumu anlayamamıştım. Tekrar ayağa kalktığımda hemen bordo pelerinimim üstünde oturan, sarı gözleriyle beni izleyen siyah kediyle göz göze geldim. Bunun karşısında ağzımdan bir şaşırma nidası yükseldi. Hala nerde olduğumu anlayamamışken kedinin birden ortaya çıkması işleri zorlaştırmıştı. Ahşap odanın içinde dolanıp duruyordum. Kedinin bakışları beni rahatsız ediyordu.Buraya nasıl gelmiştim? Tek hatırladığım çıkmaz sokaktı. Evim bile yoktu. Başımı sokabileceğim bir çatım yoktu. Şimdi ise bir odada uyanıyordum. Kedinin miyavlamasıyla irkildim. Kediye kısa ve kötü olduğunu umduğum bir bakış attım. Sonra çok önemli bir şeyi hatırlatmış gibi tekrar kediye döndüm. Bu kedi dün gece gördüğüm kediydi. Ama bu kedinin burada ne işi vardı?
Kesik kesik hatırlıyordum. Duvara tutunmuştum, elim birdem boşluğa düşmüştü, vücuduma bir elektrik dalgası yayılmıştı. Sonrasında iri adam ve bir de şuan pelerinimin üstüne yayılan siyah bir kedi kaplamıştı görüş alanımı. Beni buraya kim getirmişti? Kediye göre fazla ağır geleceğime göre tek ihtimal bayılmadan önce gördüğüm iri adamdı.
Düşünmeyi bırakıp, dışarı çıkmalıydım. Beni buraya kimin getirdiğini öğrenmeliydim. Kediye dönüp " Pelerinimin üstünden kalkar mısın ?"
Ardından, " Tabiki" sesini duymamla arkamı hızla dönüp kediye, gözlerim kafa tasımdan çıkmış gibi baktım.
"Kim konuştu!"
Oda da başka biri daha olmalıydı, başka açıklaması olamazdı. Kedinin konuşma ihtimalini göz önünde bile bulundurmuyordum.
-Neye bakıyorsun öyle?
-Se-sen k-konuşuyorsun!
-Evet, sende konuşuyorsun.
-Aa-Ama...
-Konuşan bir kediyim bla bla bla..
-Sanırım dün çok fazla soğuğa maruz kaldım ve beyinim benimle oyun oynuyor. Başka türlüsünü düşünmeyi reddediyorum.
-Evet sen delirdin, ben sadece konuşabilen bir hayal ürünüyüm.Bir an kedinin sinsice güldüğünü bile gördüm sandım. Sanırım çok fazla sorgulamaktan doğru düşünemiyordum. Az önce duyduklarım sadece beynimin uydurması olabilirdi. Az önce pelerinimin üstünde duran kedi, yatağa sıçradı. Oradan da canım pervazına yükseldi, şimdiyse dışarıyı seyrediyordu. 5 dakika öncesine göre herşey olağan görünüyordu. Pelerinimi sandalyenin üstünden alıp giyindim. Dün yağmurun altında fazla durmuş olmalıyımdım ki hala nemliydi. Ardından kapıya yöneldim. Odadan çıktıktan sonra bir koridor bulunuyordu. Dümdüz uzayan koridorun sağ ve sol taraflarında kapılar vardı, sonundaysa zannımca geniş bir alan bulunuyordu. İlerlemeye devam ettim ve sonuna ulaştım. Koridorun sonu ihtiyarın işlettiği lokantaya çıkmıştı. Nasıl olurdu?
Bu sonuca göre şuan ihtiyarın lokantasındaydım. Nasıl gelmiştim buraya? Kim getirmişti? Masalara doğru ilerlemeye devam ettim. Masa ve sandalyeler ahşaptı, içeri loş bir ışıkla aydınlatılıyordu. Sanırım buraya özel bir eskitme işlemi uygulanmıştı, ya da kendileri zamanın etkisiyle eskimeye mahkum kalmıştı. Sabahın erken saatleri olduğu için hiç müşteri yoktu. İçeriden çok güzel yemek kokuları yükseliyordu. Burası adeta huzur doluydu.
Gezinmeyi bırakıp, sorularıma yanıt vermesi için birilerini bulmalıydım. Etrafta kimse görünmüyordu.
-Bakar mısınız? Kimse yoktu? Neredeyim acaba?...
Tezgahın ardındaki kapıdan bir ses yükseldi;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Hayaller
ParanormalAllen kim olduğunu bilmeden yaşıyordu. Babasının bir vampiri öldürdüğünü öğrendiği gün hayatı tamamen değişti. Bu Allen'in kaçış ve kovalayış hikayesi.. (Bu kitap düzenlenmektedir.)