Final

347 54 22
                                    

Eveeeettt. Aslında bu yoktu. Anasını satayım içimden geldi.

Keyifli okumalar diyeceğim ama siz artık benim kurgularımın sonlarına alıştınız. Uzun zamandır hazır olan bir finaldi. Hikayenin gidişini buna uyarladım. Umarım beğenirsiniz.

Bir ağacın dibinde biraz da olsa soluklanabildikten sonra gelen seslerin ardından yeniden ayaklanmış olan ikili yola koyulmuştu nereye gittiklerini bile bilmeden. Jimin için evi hariç her yer yabancıydı zaten. Yoongi ise var olan çirkinliğini daha fazla insana göstermemek adına uzun yollar katetmezdi. Dolayısıyla bu yolları ikisi de bilmiyordu.

Kalabalık artık iyiden iyiye görünmeye başlamıştı. Bıkmadan usanmadan takip ediyordu bitap düşmüş iki bedeni. Nereye kadar dayanırlardı kim bilir. Bu zalim insanların vazgeçmeye niyeti yok gibiydi çünkü. Ji Sub'u kendi hataları yüzünden kaybetmiş olmanın acısı yüreklerindeydi hala. Yasını bile tutamadan kendi canlarının derdine düşmüşlerdi. Tepede güneş vardı ama üşütüyordu ışığı.

"Yoongi yoruldum artık." dedi sarışın olan. Zaten her adımında ayakları birbirine dolanıyordu. Yoongi'nin sızlayan kamburu da cabasıydı. Ama pes edemezlerdi.

"Dayanmak zorundayız." dedi Yoongi sakince. "Buraya kadar geldik. Jimin, onlara teslim olamayız."

"Bizi yakalayacaklar." diye karşılık verdi bu sefer sarışın olan. "Sesler yaklaşıyor. Göremiyorum ama duyuyorum. Hemen arkamızda gibiler."

Bu sözler Yoongi'nin zavallı yüreğini paramparça etmişti. Yine de koyvermedi kendini. "Seni asla onlara vermem." dedi. Sesi öyle emindi ki ikisi de inandı buna. Jimin Yoongi'nin kendisini çekmesine müsaade ederek yürümeye devam etti.

Kalabalık uçurumun dibine gelinceye değin kovalamıştı onları. Jimin de Yoongi de korkudan çırpınan yürekleriyle ne yapacaklarını bilemez halde saatlerce koşmuş ve yürümüşlerdi fakat yine de nefes nefese ilerleyen iki beden ellerini birbirlerinden güç alırcasına asla ayırmamışlardı.

Yol tükendi.

Koşan iki beden tükendi.

Ancak dünyanın varolduğu günden bu yana ona arkadaşlık eden kötülük tükenmedi.

Hava akşam vaktine yakındı. Ay pasparlak tepedeydi. Tüm her şeye inat öyle güzel parlıyordu ki, böylesi güzel gökyüzünün altında insan kötü kalmayı nasıl beceriyordu anlam verememişti Yoongi.

Kalabalığın sesleri iyice yakınlaştı. Ellerinde meşalelerle koşturuyorlardı. Hala el ele olan iki beden de biliyordu ki bu insanlarla baş edemezlerdi. Arada on metre kalana kadar koşmaya devam etti kalabalık. Yoongi'ye küfürler ederek, Jimin'i bırakması için bağırıyorlardı. Oysa Jimin'i zorla tutmuyordu Yoongi. Sarışın olan bile isteye, içinden gelerek kalıyordu büyüğünün yanında. Ne var ki insanlar herkesi kendileri gibi kötü bildiklerinden inanmıyorlardı ikisine de. Onlara göre Yoongi yalan söylüyor, Jimin de kendisine yapılan büyünün etkisinde böyle davranıyordu.

Yoongi çirkindi. Yoongi uğursuzdu. Yoongi cadıydı.

Yoongi iyi biri olamazdı.

"Hyung korkuyorum." diye mırıldandı Jimin havanın ayazında titrerken. Minik kalbi bir kuş gibi çırpınıyordu göğüs kafesinin içinde.

"Ben de korkuyorum Jimin. Ama elini asla bırakmayacağım tamam mı? Söz veriyorum. Birlikte güvende olacağız." Bunun nasıl olacağını Yoongi de bilmiyordu. Ama emin olduğu bir şey vardı ki, küçüğü için düşünmeden canını bile verirdi.

"Oğlumu geri ver seni uğursuz ucube!" diye bağırdı kalabalıktan bir ses. Bunun karşılığında Jimin büyüğünün eline daha sıkı tutunmuştu. Bu sesi tanıyordu. Annesinin ölümünden bu yana asla işitmediği o ses, bugün burada yankılanıyordu.

beauty and the beast | ymHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin