Yoongi gözlerini güçlükle araladığında birkaç dakika kendine gelebilmek için boş gözlerle tavanı seyretti. Göz kapakları dahil her yeri ağırıyordu. Boş zihnini toparlamaya çalışırken, aniden hücum eden anılar ile hızla doğrulmaya çalıştı ama hem sızlayan bedeni hem de bedeninin üstündeki tutuş buna engel olmuştu. Başını sola çevirdiğinde Jimin'in sandalyeye oturmuş bir vaziyette yatağının yanında uyuduğunu gördü. Başı hemen Yoongi'nin yatağında, bir kolu ise onun karnının üzerinde konumlanırken öylece uyuyordu.
Ne kadar zamandır uyuduğunu merak etti Yoongi. Son hatırladığı şey insanların acımasızca Jimin'i ondan koparmaya çalıştıklarıydı. Tanıdık hisle kalbinin sıkıştığını hissetti. Nefesleri sıklaşmıştı ve bu göğsüne ekstra bir ağrı bindiriyordu. Bedeni durduğu pozisyona daha fazla imkan vermezken tekrar uzandı Yoongi. O da tek kolunu kendini saran kolun üzerine koyarken hafifçe dönerek yanıbaşında uyuyan çocuğu seyre daldı. O an hiçbir şeyin önemi kalmamıştı. Uyurken bile melekleri andıran güzelliği soluğunu kesmişti büyük olanın. Nasıl bu kadar masum olabilir? diye düşünüyordu onu izlerken ama bir cevap bulamıyordu.
Yoongi hayatı boyunca güzelin anlamını tecrübe edemeden yaşamıştı ve şimdi bu çocuk, geçen o tüm acı dolu yılların ödülü gibiydi.
Buna hakkı var mıydı, bilmiyordu. Ama o an, hiçbir şeyi umursamamayı seçti.
İnsanlar ona acımamıştı belki ama, Jimin iyiydi. Ve bu Yoongi için yeterliydi. Çünkü o acı çekmeye ve her daim hor görülmeye alışmıştı. Evet, canı yanıyordu fakat mühim değildi. Geçerdi. Şu anda çocuğun nefeslerinin kendi nefeslerine karışması her şeyi katlanılabilir kılıyordu.
"Uyanmışsın." dedi tanıdık olmayan ses.
Yoongi irkilerek toparlanmaya çalıştı ve "Kimsin?" diye sordu sertçe.
Adam hızla adımlayarak "Hareket etme." dedi endişeyle. "Kaburgaların zarar görmüş olabilir. Epey hırpalandın. Uzanmalısın."
"Kimsin?" Yoongi bir kez daha sordu, adamın söylediklerini duymazdan gelerek. Jimin'i tutuşu sertleşmişti ve bu çocuğun da kıpırdanarak uyanmasına sebep olmuştu.
"Üzgünüm." dedi adam. "Kendimi tanıtmadım. Adım Ji Sub. Onlardan değilim, endişelenme. Size yardım ettim ben."
Yoongi'nin bakışları yumuşarken onaylar anlamda başını salladı ve kıpırdanan bedene döndü.
"Yoongi?"
Jimin'in titrek çıkan sesi Yoongi'nin zaten ağrıyan kalbini daha çok ağrıtmıştı. "Uyandın mı?" diye sordu küçük olana. Ses tonu az öncekine oranla oldukça yumuşaktı.
"Uyandım." diyebildi Jimin sadece. Daha sonra kolunu çekerek hafifçe doğruldu.
Yoongi bedenini terk eden hissiyatı anında özlerken, sarışın buna çok da fırsat vermeyerek iki eliyle elini kavramıştı. Yoongi onun iki eliyle ancak sarabildiği kendi eline bakarak hafifçe gülümsedi. Daha sonra bakışlarını çocuğun yüzüne çıkardı ve endişeli ifadesini gördü. "Sen iyi misin?" diye sordu hemen.
Jimin'in kaşları çatıldı ve bu Yoongi'nin kötü hissetmesine neden oldu.
"İyiyim." diye yanıtladı sarışın ama kendi bile inanmamıştı bu söylediğine.
Yoongi tam itiraz etmek için ağzını açacağı sırada Jimin hızla ayaklandı ve "Lavaboya gitmem lazım." dedi. Daha sonra minik adımlarla lavabonun olduğu yere ilerledi.
Ji Sub boşalan sandalyeye oturarak Yoongi'nin suratına baktı. "Senin için çok endişelendi." dedi. "Başından hiç ayrılmadı ve sanırım kendini suçluyor."
Yoongi'nin suratı mümkünmüş gibi daha çok düşmüştü. "Onun bir suçu yok." diye mırıldandı.
"Evet ama o böyle düşünmüyor. Benimle de konuşmadı ama uykusunda sayıklarken duydum."
Yoongi mahcubiyet ile ezildiğini hissetti. Ne söyleyeceğini bilemiyordu.
"Ne kadar zamandır bu haldeyim?" diye sordu bakışları adamı bulurken.
"Bir buçuk gündür." dedi adam.
"Yük olduğum için üzgünüm." dedi Yoongi gözleri yeri izlerken. Utanıyordu. Utanıyordu çünkü şimdiye dek kimse onu umursamamıştı. Ve şimdi hiç tanımadığı bir adamın bir buçuk gündür onunla ilgilendiğini öğreniyordu. O olmasa ne yapardı? Jimin ne yapardı? "Ve teşekkür ederim. Yaptığınız her şey için."
Adam ellerini Yoongi'nin saçına çıkararak karıştırdı. "Teşekkür edilecek bir şey yok. Daha erken orada olamadığım için üzgünüm."
İkisi de susmuştu.
O sırada içeriye giren bedene döndü Yoongi. Jimin aynı minik adımlarla dönüyordu. Ji Sub sandalyeden kalkarak oturması için yardım etti. Sarışın ufak bir teşekkür mırıldanırken sesindeki kırıklar duyulmayacak türden değildi. Bakışlarını kaçırsa da kızarmış gözleri ve ara ara çektiği burnu ağlamış olduğunu ele veriyordu. Yine de sormadı Yoongi.
"Ben size yiyecek bir şeyler hazırlayayım."
Ji Sub onları yalnız bırakmak için odadan ayrılarak mutfağa yöneldi.
Yoongi bakışlarını küçüğünden çekemiyordu. Ani gelen cesaret ile doğrulmaya çalışarak ona seslendi. "Jimin?"
Sarışın anında ona dönerken "Efendim?" dedi.
Yoongi yapmak ile yapmamak arasında gidip gelirken daha fazla düşünmenin gereksiz olduğu kanısına vardı ve düşüncelerini tek hamlede dile döktü. "Bana sarılır mısın?"
Jimin bir şey söylemedi. Oturduğu sandalyeden kalkarak yavaşça Yoongi'nin yatağına kıvrıldı. Kolları ürkekçe kalkarak büyüğünün omuzlarını buldu ve biraz daha yaklaşarak bedenini sardı. Yoongi tek eliyle yataktan destek alırken diğer elini Jimin'in beline sarmıştı. Bir süre öyle kaldılar ve ikisi de geri çekilmek için bir hamlede bulunmadı.
Ürkek kalpleri birbirilerinin soluğunda dinlenirken, düşündüler. İlk defa böylesine bir duyguyu tadıyorlardı. İkisi de kendi karanlığında bunca sene yaşamış ve bundan mahrum kalmışlardı.
Büyük olan diğerine göre çok daha fazla açtı sevgiye. Ona şimdiye dek kimse kollarını sarmamıştı. Hatta şefkatle suratına bile bakmamıştı. Bu yaşına kadar her daim hor görülmüş duyguları hiçe sayılmıştı. İçini ısıtan o güzel duygu aklına gelen şeytanlarla yavaş yavaş soldu.
Jimin görmediği için mi ondan kaçmıyordu? Peki ya görseydi, ne kadar çirkin olduğunu gözleriyle görseydi, yine de sarar mıydı kollarını böyle? Yoongi'nin onu sarmasına müsaade eder miydi?
Muammaydı.
Yoongi için bu hayattaki her şey muammaydı. Yine de tek gerçeği olan şu ana tutundu. Kollarını Jimin'e daha sıkı sardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
beauty and the beast | ym
FanficMin Yoongi sırtında kamburu olan bir güzeldi. Fakat güzelliğini bir tek Park Jimin görebildi.