three

462 86 22
                                    


O gün akşam Jimin, hayatında ikinci kez bu denli endişeli bir ruh hali içerisine bürünmüştü. İlki annesi öldüğü zaman idi. O kara günden sonra hiç kimseyi endişelenecek kadar önemsememişti.

Jimin Yoongi'nin aksine kasabada sevilirdi. Buna sebep olan elbette güzelliğiydi. Öyle ki gözlerinin görmemesine rağmen birçok talibi dahi olmuştu. Ama Jimin hiçbir zaman bu anlamda bir ilişki düşünmemişti. Annesini kaybettikten sonra bir başına yaşamayı öğrenmiş ve bu ona yetmişti.

Şimdiyse yalnızca iki sefer karşılaştığı bu adama karşı hissettiği duyguları bir türlü anlamlandıramıyordu. O kendine çirkin diyordu, oysa Jimin güzel olduğuna emindi.

Jimin aklındaki bu düşüncelerle uyuyamacağını biliyordu. Bu sebeple dışarı çıkıp biraz gezinmek istedi. Bir başkası olsa bu saatte elbette evinden çıkmazdı lakin Jimin'in dünyası her daim karanlıktı. Yani onun için gece ve gündüz demek tenine değen güneşin onu ısıtması, rüzgarın ise üşütmesi demekten öte değildi.

Her ihtimale karşı kapının yanında duran uzun sopasını alarak yola koyuldu. Adımları onu fark etmese de Yoongi'nin evinin yakınlarına getirmişti. Sopanın yardımıyla bir çıkıntı bulmaya çalıştı. Sonunda bulduğunda, üzerine oturarak güzel havanın tadını çıkarabilmeyi denedi. Baharın geldiği anlaşılabiliyordu. Dingin bir akşamdı. Göremese de hissedebiliyordu tüm bunları.

Bazıları insanlar çift yaratılmıştır der. Bazıları ise ruh eşlerimiz olduğunu. Her ikisi de mümkündü elbet. Öyle ki Yoongi'nin de aynı akşamda kalbinin sıkışması ve hava almak istemesi bundandı belki.

Evinden henüz birkaç adım atmıştı ki karşısındaki tahta kütükte oturan sarışın çocuğu gördü. Yanına gitmekle gitmemek arasında kararsız kalırken, ayakları ondan habersiz çoktan yol almıştı.

"Jimin?" diyerek seslendi yavaşça. Onu korkutmak istemezdi.

Jimin tanıdık sesle arkasını dönerken, Yoongi onun suratında gördüğü ifadeyi hiç sevmediğini düşündü. Çünkü onu ne zaman görse, gülerdi. Şu anki halinin sebebi neydi?

"Neden bu saatte dışarıdasın?" diye devam etti Yoongi küçük olan konuşmayınca.

"Sanırım seninle aynı sebepten."

Yoongi ufak bir iç çekerek küçüğün karşısına çömeldi. "Bir sorun mu var?"

Jimin başını olumsuz anlamda sallayarak reddetti. "Uyku tutmadı sadece."

"Ne tesadüf." diye mırıldandı Yoongi. "Beni de öyle."

Küçük olan sessiz kalınca yeniden konuşma gereği hissetti Yoongi. Bu gerginliği sevmemişti.

"Evim hemen arka tarafta. Birlikte kahve içmek ister misin?"

Jimin uzun sayılabilecek bir süre konuşmadan bekledi.

Dışarıdan gören biri belki de onun memnuniyetsiz olduğunu düşünebilirdi. Oysa gerçek bundan çok farklıydı. Sebebini kendi de bilmiyordu ama Yoongi denen bu adamla ne zaman yan yana gelse, heybesindeki kelimeler o fark edene kadar çoktan tükenmiş oluyordu. Şikayetçi değildi asla. Büyüğünün tınısını seviyordu çünkü. Sesinde onu mayıştıran bir şeyler vardı.

Yoongi Jimin'in düşündüklerinden habersiz sessiz kalışına üzülürken kıpırdanarak ayaklandı. "Sanırım seni rahatsız ettim." dedi ses tonunun üzüntüsünü ele verdiğinden habersiz. Ama Jimin hissetmişti. "Seni yalnız bırakayım. Sen de çok gecikme. Saat epey geç oldu çünkü."

Yoongi gitmek için arkasını dönüp bir adım atmıştı ki kolunda hissettiği sıcak baskıyla durmak zorunda kaldı. Küçük olan o fark etmeden ayaklanmış, hatta ona tutunmuştu.

beauty and the beast | ymHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin