six

413 71 12
                                        

Jimin'in tarafında işler tamamen başkaydı. O geceden sonra hissettiği duygulara anlam veremeyen zavallı kalbi Jimin'i sıkıştırmış ve bir çıkmazın içine sokmuştu.

Zaten karanlık olan dünyası daha da kararmıştı sanki.

Nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı Jimin için. Sanki göğsünün üzerinde bir fil oturuyordu. Jimin elbette daha önce bir fil görmemişti ama annesinin ona anlattığı masallardan hatırlıyordu. Bildiği en ağır hayvan oydu ve şu anki hislerini tasvir edecek bir başka kelime bulamıyordu.

Jimin annesinin ölümünden sonra uzun bir süre içine kapanmıştı ama Yoongi'nin aksine ona kucak açan insanlar olmuştu. Kasabanın ileri gelen büyüklerinden olan Lee Hyun Bin oldukça hünerli bir çömlek ustasıydı ve Jimin'in babasının yakın bir arkadaşıydı. Babası onları terk ettikten sonra annesi ve henüz küçük olan Jimin ile epey alakadar olmuştu.

Şimdi ise Jimin içinden geçen isteği gerçeğe dökmek maksadıyla onun evinin yolunu tutmuştu. Bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Yapabilir miydi ondan da emin değildi. Ama istiyordu ve deneyecekti.

Hyun Bin onu uzun zamandır görmemiş olmanın özlemiyle karşılamıştı. Adam öyle içten, öyle samimiydi ki aradaki mesafe bir anda yokoluvermişti. O gün uzun uzadıya sohbet etmişler ve yemek yemişlerdi. Nihayetinde Jimin gelme amacını mahcup bir şekilde dile getirmiş ve Hyun Bin de oldukça anlayışlı karşılamıştı.

Birlikte atölyeye gittiler. Adam bir masayı tamamen boşlatarak yalnızca Jimin'e lazım olan malzemeleri bıraktı üstüne. İş yaparken ona zarar gelsin istemezdi.

Jimin heyecandan kalbinin duracağını sandı bir an.

Hyun Bin kili Jimin'in kullanabileceği bir kıvama getirerek yardımcı oldu ve onu yalnız bıraktı. Artık gerisi tamamen Jimin'in ellerindeydi.

Bir süre düşündü. Sanat için oldukça biçimsiz kalan elleri önündeki kil ile oyalanırken zihni o gün hissettiklerini hatırlamaya çalıştı. Gözlerini yumdu ve elleri yavaşça hareket etmeye başladı. Umutluydu. Yine de biliyordu ki bu oldukça uzun sürecekti. Ama Jimin sabırlıydı.

Yoongi'nin uzuvları bir bir düştü hatrına. Minik çehresinden başladı önce. Sonra göz çukurları takip etti peşini. Ardından küçük ama bir o kadar kibar burnu. Derken biçimli dudakları...

Saatlerini harcadı Jimin. Acıktığını bile hissetmezdi, mis kokulu yemeklerle yanına uğramasaydı Hyun Bin. Hızlı hızlı ağzına attığı lokmalar boğuyordu onu neredeyse. Yaptığı iş hariç başka hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyordu. Bunu bitirmeli ve bir an önce Yoongi'nin yanına gitmeliydi. Tatlı bir telaş içerisindeydi. Dudaklarının kıvrıldığından birhaber, öyle odaklanmış çalışıyordu ki onun bu haline gülümseyen yaşlı adam yalnız bırakmak için sessizce ayrılmıştı. O akşam Jimin gecenin geç saatlerine kadar orada kalmıştı. Hyun Bin ne kadar uyuması gerektiği ile ilgili ısrar etmiş olsa da kabul etmemişti Jimin. Yoongi'yi yeterince beklettiğini düşünüyordu.

Ne var ki ellerini biraz olsun dinlendirmek için uzattığı masaya başını dayamış ve daha ne olduğunu anlayamadan nefesleri düzene girerek uyuyakalmıştı.

Sabah onu Hyun Bin uyandırdı. Jimin uyuyakaldığı için kendine bir miktar sinirlense de bunu belli etmemiş, yaşlı adamın yönlendirmesiyle ellerini ve yüzünü yıkamış, ardından birlikte kahvaltı ettikten sonra müsaade istemişti.

Yaptığı şeye, çünkü şimdilik ona vereceği bir ad yoktu, sıkıca tutunarak dikkatli bir şekilde yürüdü. Yolda ona selam veren birkaç kişinin selamını almayı da ihmal etmemişti. İşte şimdi evinin ordaki kütüğün önündeydi. Yoongi'nin evinin yolunu net bir şekilde hatırlamasa da sezilerine güvenmek zorumdaydı. Adımlarını oraya yönlendirirken onun evde olmasını umdu.

beauty and the beast | ymHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin