"Bazı insanlar henüz gençken mutsuz bir insan olurlar. Görünürde özel bir nedeni yoktur ama sanırım bu şekilde dünyaya gelirler. Daha kolay yaralanırlar, daha çabuk yorulurlar, daha çabuk ağlarlar, daha uzun süre hatırlar ve söylediğim gibi, dünyadaki herkesten çok daha erken mutsuz olurlar. Biliyorum, çünkü ben de onlardan biriyim."Jimin sonunda Yoongi'nin dizlerinden kalkabildiğinde utana sıkıla başka taraflara çevirmişti başını. Sanki az önce büyüğüyle temaslar kuran, ondan şarkı söylemesini isteyen o değildi.
"Nerelerdeydin?" diye mırıldandı Yoongi. Jimin'in kendine olan davranışlarından cesaret alarak bunu sorabileceğini düşündü. "Kiliseye de gelmedin."
Jimin, Yoongi'nin kendini beklemiş olma ihtimali karşısında şaşırmıştı. Böyle bir şey beklemiyordu ve cevap olarak ne diyeceğini bilemiyordu. Başlarda karşısında çıkmaya utansa da, yeniden onu görmeye gelmişken eli boş olsun istemiyordu. Bu sebeple Hyun Bin ustanın yanında iki gün çalışmıştı bu heykeli yapabilmek için.
Yoongi'nin yüzünü o kile aktarabilmek için.
"Üzgünüm." dedi büyüğüne yeniden dönerken. Kendi göremiyordu belki ama dikkatini ona verdiğini göstermek istiyordu. "Ben birkaç gündür meşguldüm."
"Merak ettim seni." diyerek yanıtladı Yoongi. İçindekileri rahatça söyleyebilmek memnun ediyordu onu. İlk defa bir insanla karşı karşıya oturup birkaç çift kelam edebiliyordu. Bu duygu dünyalara bedeldi onun için. Evinin içine başka bir insan sesi dolmayalı yıllar oluyordu.
"Ben de seni." diyerek şaşırttı Jimin. "Özellikle o günden sonra. Ama geçerli bir sebebim vardı." Ayaklanarak az önceki masayı bulmaya çalıştı. Yoongi de bu süre içerisinde sessizce izliyordu onu. "Bunu yaptım." dedi Jimin içindeki heyecana engel olamazken. Sadece baş kısmını kapsayan heykelin üstündeki örtüyü dikkatlice çekti. Daha sonra elleriyle dokunarak ön yüzünü bulmaya çalıştı ve masada çevirdiği silüeti Yoongi'nin görmesini sağladı.
Büyük olan tam da o an nefesini tutmuş, söylemek üzere olduğu tüm sözcükleri yutmuştu.
Yoongi'nin arası aynalarla pek iyi değildi. Yine de en azından yüzünün neye benzediğini bilirdi. Karşısındaki kile işlenmeye çalışılmış hatları öylesine belirgindi ki, bir türlü kendine gelip hislerini kelimelere dökemiyordu.
"Beğenmedin mi?" dedi Jimin. Uzun süren sessizlik tüm cesaretini kırmış, gülen yüzünü soldurmuştu.
"B-ben." Yoongi kekelemesine lanet ederek ayaklandı. Şimdi küçüğünün tam yanında duruyordu. Sağ elini kaldırarak onun elinin yanına bıraktı ve heykeldeki yüzünü incelemeye başladı. "Ben sadece ne diyeceğimi bilemiyorum." dedi dürüstçe. "Jimin bu öyle güzel ki. Ben-" Derin bir soluk bırakıp yanındaki bedene döndü. "Sen mi yaptın bunu?"
Jimin anında başını sallamıştı ama yüzünden moralinin bozulduğu anlaşılıyordu. Yoongi'nin içinde sonsuz bir şefkat türemişti onun bu halini görünce. Günler önce kilisede, yalnızca bir kez dokunmuştu yüzüne. "Güzelsin" demişti. Kim bilirdi karşısına böyle bir şeyle çıkacağını? Öyle duygulanmıştı ki, sanki birisi kalbini ellerine almış sıkıyordu. Dolan gözlerini göremediği için Jimin, minnettardı.
"Jimin, bu benim hayatımda aldığım ilk hediye." diyiverdi aralanan dudaklarının arasından. "Ama ilk olmasaydı da en özel olacağı kesindi. Bu öyle güzel ki. Sana nasıl teşekkür ederim bilemiyorum."
Jimin duyduklarıyla kendini zorlayarak da olsa gülümsemeye çalıştı. Yoongi'nin söyledikleri dimağında burul bir tat bırakmıştı.
"Ellerine sağlık." diyerek devam etti Yoongi, küçüğünün ellerinden tutarak dudaklarına yaklaştırmış ve her ikisine de bir buse armağan etmişti. "Gerçekten bana çok benziyor." dedi. Bu sefer gülüyordu. Çünkü mutluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beauty and the beast | ym
FanfictionMin Yoongi sırtında kamburu olan bir güzeldi. Fakat güzelliğini bir tek Park Jimin görebildi.