İyileşmeye yüz çevirmiş yaralara sahiptim. Kabuk bağlayabilmek bir tarafa, ruhumun eksikliğindenmidir bilinmez hep daha fazla kanamaya yüz tutuyordu yaralarım. Hüzün küçücük bir çocukken yerleşmişti kalbimin en derinlerine. Mutsuzluk ince hastalık gibiydi. Bir kere bulaştımı ruha elini eteğini çekmezdi bir daha .Gökyüzü yitirirken maviliğini gece karasını misafir bırakıyordu. Yalnızlık hissi, içimde günbegün büyürken bir türlü ayak uyduramadığım hayatın içinde debeleniyordum. Dipsiz bir okyanusun içine düşmüştüm sanki boğulmadan ölüyordum.
Saatin çıkardığı sesler odanın içindeki sessizliği bozuyordu. Kendime çektiğim dizlerimi yere indirdiğimde karıncalanan bacaklarıma aldırış etmeden adımlarımı banyoya yönelttim. Soğuk suyu avuçlayıp bir kaç defa yüzüme çarptım. Saçlarımın bir kaç tutamı ıslanmış ve şakaklarımdan akan ince su damlaları çeneme süzülerek boşluğa karışmıştı.
Mavi harelerim rengini kaybetmiş gibi dingindi. Odaya geri döndüğümde saatlerdir kapalı olan telefonumun güç tuşuna basılı tutup logonun ekrana çıkmasını bekledim. Ekranın beyaz ışığı önce yüzümü aydınlatmış ardından kilit şifresini göstermişti.
Parmaklarım tuşların arasında gezinip telefon açıldığında bildirimler ana ekrana düşmeye başlamıştı. Telefonumu elime alıp odamdan çıktım. Sensörlü lamba beni görür görmez koridoru aydınlatmıştı. Merdivenleri inip salon kapısından içeriye girdim. Babam masanın başında annem tam karşısında oturuyordu. Abim kapıya sırtı dönük bir şekilde oturduğundan geldiğimi henüz fark etmemişti. Spor ayakkabılarımın zeminde bıraktığı tok sesleri duyunca omzunun üstünden çok kısa bakmış sonra önüne geri dönmüştü.
"İyi akşamlar herkese"
Annem elindeki kadehten bakışlarını kaldırmaya tenezzül etmemiş babam ise sadece başını sallamıştı. Abimin tam karşısına oturup Gözlerimi yüzüne diktim.
Kafasını tabağından kaldırmıyor ve yokmuşum gibi yemeğini yemeye devam ediyordu. Elimdeki çatal bıçak ile tabağımdaki eti binbir parçaya bölüp ileri geri ittiriyordum. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Masaya usulca bırakılan çatal bıçak sesi ile gözlerim tabağımdan ağır şekilde anneme döndü. Yüzündeki tebessüm hiçbir şefkati barındırmıyordu. Elime aldığım su bardağının havada kalmasına sebep olacak zehirli sözcükler yine dökülmüştü ağzından.
- İnsanda ne huzur ne iştah bırakıyorsun senin yüzünden bütün lokmaları boğazına dizildi
Bakışları abimi işaret ettiğinde yemek boyunca yüzüme bir kez olsun bakmayan abim sert çehresi ile önce anneme sonra benim gözlerimin içine bakmıştı. Elimdeki su bardağını usulca masaya bırakıp güçlükle gülümsedim.
- Sıkılmadın mı Anne
Boş bakışlarım yüzüne tırmandığında sesimdeki hayal kırıklığı bütün camı pencereyi indirecek kadar kuvvetli çıkmıştı. Boğazımı zorlayan yumru ellerimi sıkmama neden olsada avucuma batan tırnaklarım beni ayakta tutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRDAP
Novela JuvenilGökyüzü bir kez daha şiddetli bir şekilde aydınlandığında çakan şimşek bir kaç saniyeliğine yüzümüzü aydınlatmaya yetmişti. Yağmurun izine bulanan yüzümde tek bir mimik oynamazken onun kahvenin en can alıcı rengindeki gözlerine tutundum tüm gücüm...