4. Bölüm

243 44 18
                                    

Eğer filmlere olan bu 'çılgın' düşkünlüğün, anlattıkları hikayeleri içinse, ya kitaplar? Ben biraz klasikçi sayılırım. Sineklerin Tanrısı, Koleksyioncu gibi.
-A

Güzel :) Şöyle ki, filmler vazgeçilmezim ama bana fantastik bir roman verirsen işler değişir! Açlık Oyunları, Labirent serisi bile olabilir ama tabii ki Game of Thrones baş tacım. Şimdi asıl merak ettiğimse, kötü filmler ve fantastik kitaplarla ilgilenmiyorsan (en azından benden önce) sevgili A, tam olarak nelerden hoşlanıyorsun?
-K

Şunu başından söylemem lazım, Game of Thrones'un dizisini bile çekemeyen benim, kitabına okuyabileceğimi hiç sanmıyorum. Yani biraz demode olduğumu biliyorum...Anime seviyorum ama. Ayrıca çizgi romanları  da. Belki böyle fantastik hikayeleri çizimle daha rahat anlıyor olabilirim :(
-A

Kendini böyle küçümsemeni anlamam mümkün  değil. Okuduğun veya izleğin her neyse, onlarla ilgili konuşacak çok şeyin vardır. Yani önemli olan neyle ilgilenmediğin değil, tam tersi. Ayrıca küçükken sabahları okuldan önce Inu Yasha izlemek için alarm kurup, sonra üzerine otuz dakika daha uyuyan biriyle konuşuyorsun!
-K

Sanki beni olduğumdan daha iyi görüyor gibi hissediyordum. Ve bunu yalnızca kütüphaneye bıraktığı öylesine bir notla başarıyordu. Çok saçmaydı biliyorum.

Ve eğer bu saçmalığı biraz acınası bulmasaydım belki kendi halime gülebilirdim de. Sonuç olarak, hepitopu aramızdaki tüm iletişim buydu işte. Yazışmalar. Bir süre sonra Mahir ve Sonya'dan gizli bir şekilde o notları daha çok kontrol etmeye hatta elimdeki eski yazışmaları daha sık okumaya başlamıştım. Tek iyiye işaret onun da daha sık yazmaya başlamasıydı. Bir hafta daha geçmişti ve ikimiz de hala ne bir mail adresi ne de numara istemiştik birbirimizden. Belki düşünmeden hareket etmem gerekiyordu, emin olamıyordum.

"Özellikle aradığın bir şey var mı?" arkamdan duyduğum kütüphaneci Nihat hocanın sesiyle hafifçe irkildim. Büyük ihtimal orada yaptığım saçma salak esrarengiz tavırlar dikkatini çekmişti sonunda. Sanki cidden belirli bir şeyin -kitabın- peşindeymişim gibi başka başka koridorlar arasında rastgele dolanıyordum. Beni tepeden tırnağa süzen adam, muhtemelen bir şey çaldığımdan veya sakladığımdan şüphelenmişti ve kısmi olarak düşündüğü doğru sayılırdı. Tek farkla aslında yaptığım kayda değer bir bok yoktu.

"Hı, şey... Notları unutmuşum da burada!" hızlı bir şekilde elimdeki kağıtları tekrar çantama tıktım. Şüpheyle gözleri kısıldığında buna inanmadığını anlamıştım aslında. Boğazımı temizleyip ödevin detaylarıyla ilgi bariz saçmalamamı dinleyip, hımlayarak arkasını döndü.

Geçtiği masanın arkasından beni hala dikkatle izlediğini hissedebiliyordum. Köşeyi dönüp, diğer koridora geçene kadar da hala bakışlarını hissetmeye devam ettim. Salak gibi kağıdı da yanıma almıştım. Eğer K şimdi bakmak için o rafa giderse orada hiçbir şey göremeyecekti.

Bunu fırsata dönüştürebilirdim. Çünkü Nihat beyin bu olağanüstü şüpheleri arasında bu yazışmalara devam etmemiz hiç kolay olmayacaktı. Belki doğrudan mail adresini istemem için daha fazla zaman kaybetmemek iyi bir fikirdi.

"Karadeniz'de gemilerin mi battı lan?" omzumun üstünden duyduğum Mahir'in sesiyle yerimde zıpladım. Denyo arkadaşımı şakacı bir şekilde göğsünden geri itip gözlerimi devirirken o hala keyifle sırıtıyordu.

"Senin ne işin var burada? Sınıfta olman gerekmiyor muydu?"

"İşemeye çıktım güya ama Kaan pisliğiyle karşılaşınca saklanmak zorunda kaldım"

K'den NotlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin