Kar yağıyordu. Hem de çok. Gri gökyüzünden salkım salkım dökülen minik kristaller yer yüzünü ince bir battaniye gibi sarıyordu. Bu parlak manzara gözlerimi kamaştırırken, çıplak ağaç dallarının usulca beyaza örtülmesini izledim. Eskiden en nefret ettiğim kış mevsimi şimdi bana o kadar da kötü hissettirmiyordu.
Esrarengiz bir güzellikti bu. O tipik ve sıkıcı mahallemiz bile, çirkin tuz araçları sokakları tekrar çamur rengine boyayana kadar gözüme kartpostal gibi görünüyordu.
Camı açtım. Sıcak odam soğuk rüzgarın ıslığıyla dolarken, elimi üstün körü dışarı doğru uzattım. Savaş yanımda ürperdi aynı anda. Tam yanında uzanıyordu ve yüzünün çoğunu kapüşonu kapatıyordu. Ellerini belime sarıp, sırtımı karnına doğru çekerken bana daha çok sokuldu. Hala tek elimi camdan çıkarıp kar tanelerini yakalamaya çalışıyordum. Yüzüme vuran soğuk havaya rağmen hiç üşümüyordum. "Bu nerden çıktı ki?" Avucuma değdiği anda eriyen beyazlar tenimi gıdıklıyordu. "Hava durumunda kar yağışı olacağını duymamıştım."
"Hıhı, çünkü Aralık ayında değiliz." yüzünün yarısı kumaş parçasıyla kaplı olduğundan ve konuşurken belimin yanına doğru ağzını kapatmasından resmen mırıltı halinde duyuyordum dediklerini. Yüzümü ona çevirdiğimde açıkta kalan burnunun ucunun hafifçe kızardığını fark edip gülümsedim. O kadar tatlı görünüyordu ki ağzını yüzünü sıkarak, her yerini öpmek istedim. "Öyle bay bilmiş ama normalde Ocak sonuna kadar pek yağmaz ya kar"
"Sıçtık!" hızla doğruldu. Dakikalardır aralık camdan sızan soğuk hava yüzüme vuruyordu ama ben ancak o ellerini belimden çekince üşüdüm. "Yollar kapanabilir o zaman?" hakikatten bir süredir sokaktan araba geçmemişti ve ben yerde biriken örtünün adım adım yükselmesini izlemiştim.
"Zaten bu durumda durağa kadar yürüyemezsin ki?"
"Hemen çıksam iyi olur." telefonunu kontrol etti. "Yoksa imkansız eve gidemem."
Gitmesini istemiyordum. Hem de hiç. Burada kalmasını, biraz daha vakit geçirmek istiyordum düpedüz. Saatlerdir birlikte olmamıza rağmen yetmemişti işte. İki tane film izlemiştik, konuşmuştuk, bizimkilerle yemek yemiştik ve şans eseri beni biraz daha rezil rüsva etmemişlerdi, sonra uzanıp birbirimiz izleyip, öpüşmüştük, sonra yine konuşup, birbirimize dolanıp, kahkaha atmış, kıkırdamış, saçma sapan hikayelerimizi dinlerken, birbirimize sarılmıştık. Bir film daha izlemek istiyordum. Biraz daha onunla konuşmak. Gece bir şeyler atıştırmak. Ve sabah uyanıp onunla birlikte, aynı döngüyü tekrarlamak istiyordum.
Eğer bu bir film olsaydı, bizim filmimiz, durmadan başa alıp alıp bu akşamüstünü, binlerce kere tekrar etmek isterdim.
Ayağa kalktığı anda elini tuttum. "Kalamaz mısın?" sorumla gözlerinin şaşkınlıkla açılmasını izledim. "Giyebileceğin bir şeyler ayarlarım, okul için de yedek gömleğim olması lazım, olmadı babamın gömleklerinden bir tanesi de giyebilirsin. Annenlere sorsan olmaz mı, bizde kalmak için. Bence bu havada çıkmanı istemezler zaten."
"Emin misin?" başparmağı elimin üstünü okşuyordu. Parmaklarımızı birbirine geçirip onu yanıma doğru çektim.
"Eminim" yanıma otururken dudaklarının yukarı doğru kıvrıldığını gördüm. Onun gibi ben de gülümsüyordum.
Kısa bir anlığına elini bırakıp, yatakta dizlerimin üstünde arkama döndüm. Oda neredeyse buz gibi olmuştu, aşk insanı bir yere kadar ısıtıyordu tabii. Camı kapattım. Ve bu sırada Savaş da aramızdaki mesafeyi kapattı, elini boynumun arkasına atıp beni kendine çekti. Tek bacağı yatağın üstünde kırmış yan bir şekilde oturuyordu. Hiç karşı koymadım. Beni çektikçe ona uyumlu bir şekilde sürükleniyordum. Ki bunu beni çekmese bile yapıyordum. Bacaklarımı bacaklarının üstünden geriye doğru uzattım. İki yanında dizlerimi kırmış bir şekilde kalçamı da biraz daha öne doğru kaydırdım. Tek eli hala ensemdeydi, Usulca sağa sola hareket eden parmak uçları odanın artık soğumuş havasına rağmen sıcacıktı. Veya ben öyle hissediyordum. Bazı anlar bunun gerçek olduğuna inanmakta zorlanıyordum çünkü. Eğer gerçek değilse de bu rüyanın içinde sonsuza kadar kalmak isterdim. "Tamam" dedi gülerek. Ama bu onun o yeni öğrendiğim masum gülümsemeleri gibi değildi. Daha imalı, dudağının tek tarafının kıvrıldığı, gözlerime dikkatle bakıp, bir şey görmeyi, bir tepki vermemi bekleyen biraz ukala bir sırıtmaydı. Çocuğun her ifadesinin bağımlısı olmuştum, bir insanın bu kadar güzel olmasının suç olmalıydı. Çünkü kalbim acıyordu. Durgun seyrini bozmuştum nabzımın. Ve alışık olmadığı bu ritim bazen canımı yakıyordu. Ezber acılar gibi değil. Daha çok iştahınızı daha çok açan yoğun bir his gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
K'den Notlar
RomanceBu muhteşem hikaye @Twoony'nin -K isimli hikayesinden Türkçeleştirilmiş ve ilhamla yorumlanmıştır. Yazara sevgiyle teşekkür ederim. *Orijinal İng versiyonunu Twoony hesabından bulabilirsiniz (bkz.takip ettiklerim) This story is sort of translated an...