17. Bölüm

225 37 20
                                    

Savaş'la el ele yürüdüğümüzü gören Mahir ve Sonya'nın ağzı bir karış açılmış, kocaman olmuş gözlerle şaşkınlıkla ikimize bakıyorlardı. Aynı hani şu filmlerde olduğu gibi, başrollerin ağır ağır okul bahçesine giriş yaptığı ve bir anda esen gizemli bir rüzgarın saçlarını hafifçe savurduğu dramatik sahneden bahsediyorum.

Ama ne yazık ki bu bir film sahnesi değildi ve bana bu giriş için herhangi bir miktar para ödenmiyordu. Koridor her zamanki gibi çok kalabalıktı, Savaş'ın korkutucu endamı sağ olsun, herkes korkuyla kenara çekiliyordu. Rüzgar yoktu, yalnızca öğle yemeği ve parfümün birlikte harmanlandığı ağır bir koku sarmıştı ortamı. Saçımız hiç de o aktörler gibi parlamıyordu ve olmayan rüzgarda havalı bir şekilde uçuşmuyordu. Zaten o sabah saçımı taramadığıma da yemin edebilirdim. Çünkü Savaş'ı ancak evden çıkmamız gereken saatten on dakika önce kaldırabildiğim için, tüm zamanımı yemişti kendisi. Ve tüm bunlara rağmen halimden gayet de memnundum.

Mahir ve Sonya'nın göz kırpmadan bizi izlememeleri onların yanına vardığımızda son buldu. ilk önce bana sonra Savaş'a sonra tekrar bana çevirdiler bakışlarını. Mahir'in zaten soluk olan benzi iyice atmış, Sonya ise sesli sesli yutkunuyordu. İkisinin de bu halinden dolayı yüzlerine birer tokat atıp kendilerine getirmek istesem de tuttum kendimi. Ama Savaş'ın dikkati etrafımızdaki öğrencilerdeydi. Birinin bakışını yakalayıp ağzını burnunu kırmak için bekleyen aslan gibi pusuya yatmış, herkesi inceliyordu. Ve evet, ben onun ne kadar tatlı, uyumlu, sevecen, on numara bir insan olduğunu bilsem de, arkadaşlarım ve aslında herkes için Savaş hala korkutucu, kaba, soğuk, tehlikeli, okulun en kötü çocuğuydu. Bu buzları kırma işi de bendenize düşmüştü sonuçta.

"Siz sormadan ben söyleyeyim," parmaklarımız kenetli olan ellerimizi kaldırıp, gözlerine doğru tuttum. "Aynen böyle işte."

"Savaş, bunlar benim aşırı tuhaf canım arkadaşlarım Mahir ve Sonya. Ve çocuklar bu da bir zamanlar gizli gizli yazıştığım ama tam şu anda erkek arkadaşım olan, büyük ihtimal yakın bir gelecekte beni delirtecek olan kişi, Savaş."

Homurdanarak, "Aynısını ben de söyleyebilirim." dedi.

"Hiç sanmam, çünkü ben neredeyse mükemmelim."

"Hah! Ben olsam öyle demezdim?!." dedi Mahir. Savaş'ın bakışının altında küçülürken, "Yani evet, t-tabii Anıl tamamen harika biridir."

Savaş'ın tek kaşı şüpheyle havalandı. Bu durumun iki nedeni olabilirdi. Ya böyle çelimsiz görünen birinin cesaretine inanamamıştı ya da söylediklerinde ciddilik payı olup olmadığını düşünüyordu kendisi. Ama Mahir'i cevap vermek yerine başka şeye odaklandım. Çünkü benim için önemli olan en yakın arkadaşımın beni yerin dibine sokması değildi, daha çok üçünün iyi anlaşmasını istiyordum. Ve bunun biraz emekle olacağını da biliyordum.

"Kesinlikle şu çifte randevuya çıkmalıyız." bana hırlayarak bakmasına rağmen, Savaş her an ona saldırabilmiş gibi savunmaya hazır yan gözle de onu izliyordu Sonya. "Şunu söylemekten artık vazgeçsen diyorum!"

Ve canım sevgilim, buzları kıracak ilk cümlesini de tam o anda kurdu. "Anlamadım, siz zaten çıkmıyor musunuz?"

İkisinin de mal gibi donmasını izledim. Gözleri Savaş'ın yüzüne kenetlenmiş, kafaları patlamak üzere gibi görünüyorlardı. "Ha siktir! Buna hayatta inanmam!" ovvv resmen sevgilimi deliler gibi öpmek istiyordum. Benim yıllardır yapamadığımı tek hamlede yapacaktı sanırım.

Artık dayanamadığım noktada anırarak kahkaha atmaya başladım. Savaş ise şaşkınlıkla bana ve onlara bakıyor ve durumu çözmeye çalışıyordu. "Sürekli birliktesiniz. Hep flörtleşiyorsunuz. Birbirinizden hoşlandığınız da belli. Problem ne ki?"

K'den NotlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin