Böyle bir acıyı daha öncesinde hiç duymamıştı. Acıyı farklı kılan şey o ana kadar duymuş ve dinletilmiş olduğu diğer acılardan daha şiddetli olması değildi. Geçmiş yıllarında yediği tokatlar, yumruklar, tekmeler ve kemerlerin hiçbiri hafif geçmemişti.
Zırhının üçüncü kalibre işlemi yapılan Grant'in o an canı acıyordu. Vücudunun her köşesinden bir acı sinyali dalgalanarak yayılıyor olsa da hiçbiri, zamanında Weaven'dan gördüklerinin aksine, canını yakmıyordu.
Weaven'den gördüklerinin aksine o an duyduğu acıya doğru koşuyor, karşı koyuyordu. Kolları ve bacakları titriyordu ama zırh nedeniyle belli olmuyordu. Yüzünün halini tahmin edebiliyordu. Büzülmüş ve akan yaşlar yüzünden buruşmuş. Gözyaşlarının kaskının içinde birikip onu boğabileceği düşüncesine hiç ihtimal vermedi çünkü hiç üzerine düşünmedi.
İkinci kalibrede olduğu gibi bir yüzeyin üzerine yatmamıştı. Kollarından, bacaklarından ve boynundan, yuvarlak platformun ortasındaki bir duvara sabitlenmişti, ayakta tutuluyordu. Makineler tepeden inip tam karşısında hizalanmış ve sırayla zırhın üzerine kenetlenmişlerdi.
Ne kadar zaman geçtiğini kestiremiyordu. Saniyeler saat maskesi takmış olabilirdi. Önünde duran ve işlem sırasında onu izleyenlerin yüzlerine odaklanamıyordu. İpucu alabileceği hiçbir nokta yoktu, arayışından vazgeçip direnmek için başka bir yol aradı.
En acı duyduğu anda kimin yüzü geliyordu aklına? Soru zihninin dağlık alanlarına doğru yankılanarak süzüldü ve geriye cevapla birlikte dönmedi, yalnız da dönmedi. Ufak bir parıltı vardı yalnızca. En uzaktaki tepenin arkasında parıldayan küçük bir nokta görülebiliyordu. Kim olduğunu hatırlayamadığı bir figür.
Hayatının en can acıtan deneyimi sırasında aklına o figürü getirdi. Üzerindeki karanlığı aydınlatabilecek hiçbir detayı hatırlamıyordu.
Göğsüne kenetlenmiş olan makineden çıkmış ve zırha girmiş, hızla dönmekte olan dört sivri uç daha da derine girdi. Duyduğu acı dalgalanırken o figürü hatırlamaya çalıştı. Daha öncesinde neden hatırlamamıştı, nereden ortaya çıkmıştı? Hissettiği acı yüzünden o an uydurulmuş bir şey olabilir miydi?
Bir uydurma değil dedi Gölge.
Yardım edemez misin? dedi Grant.
Eğer yardım edersem ben olmadığımda yapamazsın, zırhla bir adım bile atamazsın. Tamamıyla senin başarman lazım ve bunun için o acıyı çekmen gerekiyorsa, başka bir yolu aramamalısın.
Gölgeye kulak vermek bile acıyı duymazdan gelmek konusunda yardımcı oluyordu.
Opus sana her noktada müdahale etti, seni her noktada kontrol etti. Benden de aynısını bekleme.
Doğru, dedi Grant ve rüzgarlar dindi, dalgalar azaldı, ateş suskunlaştı.
Önce göğsüne uzanmış olan makinenin uçları çıktı. Kollara bağlanmış olan aletler de zırhtan ayrılıp yükseldi. Bacaklara bağlı olanlar tıslama sesi çıkardıktan sonra yükseldi. Geriye, kaskı iki yandan sıkıştırmış olan makine kalmıştı. Neredeyse kulağına kadar gelmiş kolların geri dönerek kafasının içinden çıktığını duydu.
Acıdan bitap düşmüş haliyle yere düşmek istese de kelepçeleri onu ayakta tuttu. Dizleri ve kolları gevşedi ama kafası öne düşmedi.
"Grant?" dedi en önde duran Theanna. Çocuk cevap vermeyince önündeki panelde duran ekranları kontrol etti. "Grant?"
Tanımadığı bir ses "Öldü mü?" diye sordu.
Bir başka ses "Yaşıyor," dedi. "Nefes aldığını görebiliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tamamen Aksi: Yanılsama
Science FictionÇalışıyorsun, çalışıyorsun, çalışıyorsun. Uyanıkken çalışıyorsun uyurken çalışıyorsun. Sınavlara giriyorsun, yüksek not almalısın ki ebeveynlerinin sana duyduğu beklentiyi taşıyabilmeye devam et. Ters bir şey söylemek değil, düşünmüyorsun bile. Ters...