sadece çocukluk arkadaşlarıyız. yine de,

774 78 11
                                    

"If I'm gonna make it through the day
Then there's no more use in running
This is something I gotta face"
Sam Smith – Writing's On The Wall


Minho ile Seungmin, Seungmin'in duvardan duvara kitaplarla dolu olan odasına geldiğinde çıtları çıkmıyordu. İkisi de neden olduğunu bilmediği şekilde gergindi ve bu yüz metre öteden bile anlaşılabilirdi.

Minho genel olarak umursamaz görünen biriydi, onun neyi umursayıp neyi umursamadığını o dile getirmedikçe bilemezdiniz. Duygularını saklamada çok iyiydi bu yüzden çevresindeki kişiler onun duygusuz olduğunu düşünürdü. Minho ise buna kulak asmaz, insanların gerçek duygularını bilmeye değer canlılar olmadıklarını düşünürdü. Ona göre insanlar duygularını bilirlerse bunu kullanabilirlerdi. Duygular onun için oldukça karmaşıktı, bu yüzden çoğunlukla duygularının varlığını red ederdi. Farkında olmadığı şey ise herkesten sakladığı duygularını Seungmin'den saklayamadığıydı. Seungmin onun dile getirmediği gerçekleri hareketlerinden, hatta yüz ifadesindeki ufak değişimlerden bile fark ederdi. Şimdi ise bu durum ayağına dolanmıştı, ağzından tek kelime çıkmasa bile Seungmin onun da kendisi kadar gergin olduğunu fark etmişti

Seungmin'in o gün bir anda kalkıp gitmesi şu anki ortama önayak olmuştu. Seungmin normalde takmazdı böyle şeyleri, oldukça soğuk kanlıydı ve ikisi de bunu gayet iyi biliyordu. Jisu ona gelip, "senden hoşlanıyorum." dediğinde bile sakin duruşunu bozmamıştı. Sanırım o an yeterince heyecanlı değildim diye düşündü Seungmin. Peki ya Minho ile olan öpüşmeleri onu heyecanlandırmış mıydı? Bilmiyordu. Dünden beri kendi içinde bunun sorgulamasını yapıyordu. Gün aydınlandığında, kafası hâlâ yastığında ve gözleri tavandayken bile sorularına cevap bulamamıştı.

Onlar Minho ile birbirlerine hiç böyle yaklaşmamışlardı. Gerçek anlamda sıkıca sarılmaları bile öyle sık olmazdı. Belki de durumu tuhaflaştıran buydu; Seungmin ve Minho temas bağımlısı, sürekli birbirine dokunan arkadaşlar değillerdi. Böyle bir konumdayken öpüşmeleri tuhaf olmuştu.

Odadaki sessizlikten bunalan Minho ilk adımı atmak ve artık konuşmayı başlatmak için hafifçe öksürerek boğazını temizledi. Geldiğinden beri bakışlarını ona çevirmeyen Seungmin ise bu hareketiyle bakışlarını Minho'ya çevirdi. Minho titrememesini umduğu sesiyle sakince "Bugün okula gelmedin." dedi. Daha çok Seungmin'e soru yöneltir gibiydi. Seungmin ne demek istediğini anlamış olmasına rağmen "Evet, gelmedim." diye kaçamak bir cevap verdi.

Bir anda "Neden gelmedin?" diye soran Minho'yla ne cevap vereceğini düşünmeye başladı. Yalan söylese bunu anında anlayacak tek kişinin Minho olduğunu bile bile ona yalan söylemeyi seçti. "Hastaydım."

Verdiği cevapla birlikte Minho'nun ağzından alaylı bir gülüş kaçtı. İnanmamıştı tabiki. Seungmin hasta olduğu için ya da başka herhangi bir sebepten dolayı okula gelmeyecekse bunu Minho'ya söylerdi. Şimdiye kadar hiç söylememezlik yapmamıştı. Bunu bildiği halde Minho'ya söylediği bu bariz yalan, Minho'nun sinirlenmesine neden olmuştu.

"Bana yalan söyleme Seungmin. Hele yalan olduğunu bariz bir şekilde anlayacağım yalanları hiç söyleme."

Kurduğu cümleden sonra ikisinin arasında yoğun bir bakışma geçerken odaya tekrar sessizlik hakim olmuştu. Seungmin yüzüne bakarak bunları söylemeyeceği için gözlerini Minho'dan kaçırarak stresle oynadığı ellerine çevirdi. Minho'nun bakışları da siyah saçlı gencin ellerini bulduğunda onun gergin olduğunu anladı. Seungmin bu hareketi genellikle ailesi notları yüzünden üstüne geldiği zamanlarda yapardı. Notları yeterince iyiydi ama ailesi böyle düşünmüyordu. Ne söylerse söylesin onları tatmin edecek cevabı olmağı için elleriyle oynamaya başlardı. Tıpkı şu an Minho'ya verecek cevap olmadığı için yaptığı gibi.

twisted games | 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin