1

183 76 103
                                    


"İçimde bir şey kanıyor
Keskin bir vedanın yarası sızlıyor
Yüzümde bir şey soluyor
Aynı değil umudun rengi kayboluyor"

Zihnimde dönüp duran şarkıdan kurtulmak isterken koşarak yerde can çekişen bedene yaklaştım. Yanına çömelip onu kollarımla sardığımda solgun yüzü korkunç görünüyordu. Ölümü kabullenmiş gibi duruyordu ama o ölmeyecekti. Bunu düşündüğümü anlamış gibi hafif gülümsedi. Derin derin nefesler almaya çalışıyor, arada nefesi yarıda kesiliyordu. Korkuyla ona daha sıkı sarılarak bağırdım.

-Hayır! Dayan biraz daha. Lütfen. Hayır hayır HAYIIR. AÇ GÖZLERİNİİ!

Haykırışlarım ve gözyaşlarım arasından kollarımda can veren kardeşime, tek dostuma yalvarırcasına bakıyordum. Yaşaması gerekiyordu. Hiç değilse benim için yaşamalıydı ama onun gözlerinde olması gereken ışık çoktan sönmüştü. Gözleri şimdi zifiri karanlığa gömülmüştü sanki.

Yarı açık gözleriyle bana bakarken son kez bir kaç kelime döküldü ağzından ve ben son kez olduğunu bildiğimden acı çekerek kulağımı ona yaklaştırdım. O fısıldayarak ve kesik kesik son sözlerini söylerken sanki bende hayattan kopuyordum. O yoksa bende yok oluyordum. Oysa o mutlu olmamı istiyordu.

-M..mut..lu ol...ma..lısın.

Dedi kekeleyerek. Derin bir nefes çekip tekrar bir şeyler söylemeye başladı sonra.

-Be..ben he..p sen..seninle ola..olacağım. Bel..belki bir sağan..sağanakla belki bi..bir ma..mavi balon..la.

Mavi balon...

Bunu derken yüzünde oluşan gülümsemeyi nasıl anlatsam?
Sanki umudun umutsuzluğu gibiydi. Umut bile umutsuzdu. Bende gülümsemenin burukluğunda ezildim, canımı verdim.

Mavi balon bizim için her şeydi. Bizi bu sağlam dostluğa iten şeydi ve o, bu sihirli sözcüğü söyledikten sonra yüzündeki gülümsemesini bir daha hiç olmamak üzere benden esirgemişti.

İşte o an.
O an üzerime binen yükün ağırlığını anlatabileceğim bir kelime bir cümle yoktu lügatımda. Boğazımdaki o koca yumru gitgide daha da devleşirken dudaklarımın arasından bir haykırış koptu.

Mavi balonu diledim sonra Rabbimden. Tekrar gelsin ve ruhlarımıza o dostluk ilmeğini yavaş yavaş işlemesini diledim.
İkimizde o mavi balonun içine hapsolup yaşamak istedik çok kez. Ölümsüz olup her zaman beraber olmak.

Olmuyormuş...

Ve bazen canından çok değer verdiğin insanın ölümüne sebep olabiliyormuş insan. Benim gibi. Onun ölümüne ben sebep olmuştum. Benden hep yanında olmamı istemişti ve ben yetişemedim. Onu düşeceği karanlık mezarlıktan çekip çıkarmaya yetişemedim.

Bu en ağırıydı işte. Bu hayatta başka kimsem yokken nasıl olabilecek şeyleri düşünemeyip bu kadar nankör olmuştum. Ağır bir yüktü ve ben bunu ömrüm boyunca nasıl taşıyacaktım?

Ben hâlâ yerde gözyaşları dökerken çoktan çağırılmış olan ambulansın sesi çınladı zihnimde. Zihnimin duvarlarına çarptı, çarptı, çarptı. Bir baş dönmesi sonra.

Yavaşça aldılar onu kollarımdan. Donuk bedenim ve hiç durmadan işleyen zihnim arasında eziliyordum o an. Kollarımdan tuttu birileri sonra. Zor bela kaldırdılar ayağa. Omuzlarımdan tutup silkeliyordu birisi ve ben ellerimdeki kana bakıyordum.

Beni bir soğuk kaldırım taşına oturttular. Ellerimdeki kan koyu kırmızıydı. Üstüm başım onun kanıyla boyanmıştı. Etrafıma toplanan insanlar telaşla bir şeyler söylüyorlardı fakat ben duyamıyordum. Gözyaşlarımın yüzümde ki izlerinden nefret ettim o an. Tüm bedenimden, benliğimden nefret ettim.

İsyan etmek istiyordum. Her şeye, herkese isyan etmek geliyordu içimden ve ben içime içime bağırıp çağırıyordum. Attığım yumruklar zihnimin duvarlarında yankılanıyordu.
Bağırışlarım boğazımda düğümlenip kalıyor, beni daha fazla kırıp dökmeye itiyordu.

Şu küçük dünyada bulduğum büyük dostluktan başka hiçbir şeyim yoktu. Korkuyordum onu kaybetmekten ve korktuğum başıma gelmişti. Kendi ellerimle onu ölüme uğurladım.

İğrenç bir adamım ben.

Kaç insan vardı bu dünyada dostunu ölüme iten? Üstelik kimsesi yokken.

Ben yapmıştım işte. Affedilemez bir hataydı. Onu dönüş bileti kesilmeyen bir yolculuğa göndermiştim.
Bu küçük dünya artık daha dar geliyordu bana. Boğup duruyordu beni. Ellerini boğazımdan çekse bir an nefes alsam istiyordum. O bunu istemiyordu sanırım. Bende yavaş yavaş, acı çeke çeke öleyim istiyordu.

Belki de haklıydı! Bilmem...

Ben sorunlu bir çocuktum hep. Öfkem her zaman ağır basardı ve insanlara tahammülüm yoktu. Yine öyle bir anda kavga ettim ve o beni korumak için gelmiş, ölüm fermanını imzalamıştı. Haberi aldığımda anne ve babama karşı yine inanılmaz bir öfke yükseldi içimde. Öfkemin sebeplerine öfkem gittikçe artıyordu.

Onu şimdi bulunduğum yerde bıçaklayarak ölüme terketmişlerdi. Haberini almam çok sürmedi. Bulunduğumuz yer küçük bir kasabaydı ve burada haberler çok hızlı yayılırdı. Haberi duyduğumda hissettiğim o histen sonrasını hatırlamıyordum zaten.

Öyle işte...

Bir zamanlar dostumun süper kahramanıydım. Koskoca adamlar olsak bile hâlâ bana öyle derdi. O da benim gibiydi ve beni yalnızlığından kurtaran biri olarak görüyordu. Bense onun azraili olmuştum ve şimdi gidişiyle ne yapacağımı bilemeyip sadece gözyaşları döküyordum.

Hayat böyleymiş işte. Ne olursan ol acı seni yakandan tutup otutturuyormuş karşısına. Onun için makam mevkiden çok iyi insanlar önemliydi.

Çocukken beni gördüğü her yerde koşup sarılmasını çok severdim. Ağladığım zaman çok şaşırırdı. Ben ve ağlamak sözcüğü onda çok uzaklardaydık. Çok ağlamazdım zaten ben. Ama şimdi; dostum, kardeşim şunu bilmeni isterim ki;

"Süper Kahramanlar Da Ağlar"

Ve büyüdükçe bunu öğrenmene rağmen her ağladığımda şaşırmana kocaman sarılmak isterdim.

Özür dilerim.

Güvenecek tek kişi, ağlayacak tek omuz birbirimizdik. Şimdiyse ne o var ne ben. O tüm benliğiyle gitti. Bense bedenen hâlâ buradaydım. Kaldıramıyorum olanları.

Hayatımın çok acımasız darbeleri olmuştu bana. Öyle sanıyorum ki bu son damlaydı. Öyle olmalıydı çünkü artık gücüm yoktu. Ne dayanmaya ne savaşmaya. Çünkü ziyadesiyle bitkindim.

Onunla tanışmadan öncesi mi? Belki sonra. Anlatma gayretini kendimde bulduğumda.

.
.
.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın:)

Vee başlama tarihiniz ➡➡

SÜPER KAHRAMANLAR DA AĞLAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin