Selim birkaç gün evden dışarıya hiç çıkmadı. Babası hemen hemen her akşam çarşıya gidiyor kahvede eski arkadaşlarıyla zaman öldürüyordu. Ali Bey Selim'in yalnız kalmasından hoşlanmıyordu. Bir arkadaşının Selim'le yaşıt bir oğlunu tanıştırmak istemişti ama Selim bu teklifi net bir şekilde reddetmişti "İstemiyorum." Ali Bey'de bunun üzerine oğlunu çok zorlamak istemedi.
Selim babasının verdiği kitabı okurken kapı çalındı. Onların kaldıkları odalar eski evin üst katındaydı. Üst kattan kapıyı açmak için hemen hemen kasabadaki tüm evlerde bir ip bulunurdu. Kasabada çoğu ev iki katlıydı. İki katlı evlerde aşağı inip kapı açmak zor olduğu için bu ipi asıldığınızda kapı açılırdı. Selim ipi çekti. Gelen babasıydı.
"Ekmekler yeni çıkmış, çok sıcaklar hadi hemen yiyelim."
Selim babası gelmeden yer sofrasını hazırlamıştı. Birlikte oturdular ve Selim'in yaptığı sucuklu yumurtayı yemeye başladılar.
Ali Bey, "Buranın sucuğu gerçekten bir başka..." diyerek sıcak ekmekten kopardığı bir parçayı sucuk tavasındaki yağa batıra batıra bir sucuk aldı ve ağzına götürdü.
"Bugün evde misin?" diye sordu Ali Bey.
"Bilmiyorum baba..."
"Biraz kasabayı gez istersen iki üç gündür evdesin. Canını sıkan bir durum oldu sanki."
"Biraz Nazlı'yla tartıştık."
Haklı olarak Nazlı o günden sonra Selim'in aramalarına ve mesajlarına cevap vermemişti. Muhtemelen bu durum birkaç hafta sürebilirdi.
"Anladım. Aşağıda kuzenlerin geldiğinde binsinler diye dedenin aldığı bisiklet var. Eğer istersen onu çıkar kasabada gez. Hem kafa dağıtmış olursun."
"Olabilir..."
Kahvaltı bittikten sonra Selim aşağıdaki büyük depodan babasının bahsettiği bisikleti çıkardı. Bisiklet çokta eski değildi. Sadece biraz tozluydu ve zincirlerinin de yağlanmaya ihtiyacı vardı. Selim gerekli bakımları yaptıktan sonra babasının verdiği kitabı da alarak bisikletle dışarıya çıktı. Dik yokuştan inerken soğuk bir esinti yüzünü yalayıp geçti. Yollar bozuk olduğu için eli frenlerde tetikteydi. Çarşı meydanından geçerken kasaba halkından bazıları -özellikle çocuklar- kim bu dercesine ona bakıyorlardı. Selim'de bu bakışlardan rahatsız olmuş hızlıca çarşıdan uzaklaşmıştı.
Uzun bir yolda pedal çeviriyordu. Bu yolun sonu kasabanın girişine çıkıyordu. Tabi orası epeye uzaktı. Yol boyunca sol taraf kaldırımın aşağısına doğru boşluktu. Burada bahçeli evler vardı. Kaldırımın kenarındaki bu derinlik bir evin yüksekliğinden de fazlaydı. Çoğu müstakil evlerdi. Biraz daha ilerleyince iki üç katlı binalar vardı. Bir binanın yanından geçiyordu. Uzun bir süredir inşaatı tamamlanmamış gibi duran bu üç katlı binanın arkasındaki yer onun dikkatini çekmişti. Aynı diğer evler gibi bu yerde yolun altında kalıyordu. Ulaşmak için uzunca bir merdivenle inmeniz gerekiyordu.
Selim bisikletini bir kenara koydu ve etrafa bakındı. Etrafta yemyeşil uzun uzun kavaklar yükseliyordu. Ardından merdivenlere doğru yöneldi. Merdivenlerden inildiğinde büyük toprak bir arazi vardı. Bu arazinin içinde ise üç katlı enlemesine uzanan okul veya büyük bir hastaneyi andıran yanmış bir bina vardı. Arazi büyük bir duvarla çevriliydi. Karşılıklı iki ucunda futbol kalesine benzeyen filesiz direkler vardı.
Selim merakına yenik düştü ve arazinin içindeki boş gibi duran yarısı yanmış binaya yaklaştı. Binada sağlam cam kalmamış hepsi kırılmıştı. Boyaları ve alçıları dökülmüştü. Bina baya eski olmalıydı. Binanın giriş kapısına giden merdivenlerin altındaki boşlukta karşılıklı iki kapı görünüyordu. Kapılardan birini araladı içerisi kapkaranlıktı ve her şey yanmıştı. Selim içeriye doğru kafasını uzattı. Karşılıklı iki büyük oda vardı. Biri komple yandığı için içerisinde ne olduğu bile anlaşılmıyordu. Oradan çıkıp karşıdaki diğer kapıyı araladı. Önüne gelen örümcek ağlarını eliyle dağıttı ve içeriye doğru uzandı. Burası bir tuvaletti. Duvarda duran sararmış ve kırılmış iki pisuar buranın bir ekekler tuvaleti olduğunu apaçık ortaya koyuyordu. Selim buranın bir okul olduğundan artık neredeyse emindi. Bu, binanın altında kalan bölümden çıktı ve üst tarafa girmek için merdivenlerden yukarı çıktı.
Girişteki büyük iki kapıdan biri yarısına kadar açık diğeri ise tamamen kapalıydı. Selim açık olandan yavaşça içeri girdi. Karşısında uzun bir koridor vardı. Koridor boyunca da sağlı sollu sınıflar.
Selim koridorda ilerlerken tek tek sınıflara girdi ve etrafa bakındı. Sınıflarda ikili eskimiş tahta sıralar vardı. Kimi kırılmış yere düşmüş, kimi yandığı için sadece demir iskeletleri kalmış kimi de sapa sağlam olduğu yerde duruyordu. Cam kırıkları sınıfın her yanına saçılmıştı. Camların tahta çerçeveleri yanmış ve bazıları içeri düşmüştü. Duvarda ise yazı tahtasının izleri vardı. Hemen hemen koridor boyunca bulunan tüm sınıflarda aynı manzara vardı.
Burası kasabanın eskiden eğitim veren yandıktan sonra kullanılamaz hale gelen ilkokuluydu.
Selim etrafta biraz daha gezindi. Burada kim bilir kimlerin ne anıları vardır diye geçirdi içinden.
Okul binasından çıktıktan sonra bahçede yeşil kavak ağaçlarının önündeki bir bankı gördü. İşte tam aradığı yerdi burası.
Nerde olursa olsun ıssız kimsenin gelip gitmediği ve bilmediği mekanları hep kitap okuma yeri olarak görürdü. Ve mutlaka kitabını alır o yerin en güzel köşesine geçer okumaya başlardı. Yine aynı şeyi yaptı. Bisikletine koştu ve bisikletin önündeki sepette duran kitabı aldı. Ardından keşfettiği bu yeni mekanın en güzel köşesine geçti. O eski tahta banka. Kitabını açtı ve kaldığı yerden okumaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIR
Teen FictionŞirin'le buluşmak için yine aynı yere gelmişti Selim. Okulun bahçesindeki banka oturdu ve onu beklemeye başladı. Saatler geçmişti hala Şirin yoktu. Onun gelmeyeceğini anlayınca gitmek için oturduğu yerden kalktı. Tam bu sırada esen rüzgarın sayfalar...