Altmış.
Reşit olmama daha altmış gün vardı. O zamana dek bir iş bulmalı ve okuluma devam etmeliydim. Okulların açılmasına yaklaşık kırk beş gün vardı. Açılana kadar iyice para biriktirip rahatlayabilirdim.
Yurt kararı çok ani olmuştu. Sadece o mahkeme salonunda herkesin hakkımda rahatça yalan söyleyebilmesinden rahatsız olmuştum. Oyuncak gibi hissediyordum. Sadece başka bir çocuk o oyuncağı istediği için kıymete binen ama aslında değersiz bir oyuncak gibiydim.
Hangi insan rahatsız olmazdı ki? İnsanlar kafese konmaktan hoşlanmazlardı. Özgürce uçabilmek bizim için bir lüks değildi. Bir ihtiyaçtı.
Tahmin edeceğiniz üzere yine çocuk esirgeme kurumuna gönderilememiştim. Anladığım kadarıyla oraya öyle herkesi almıyorlarmış ve gerçekten ihtiyacı olan çocuklar öncelikliymiş. Bu nedenle de özel bir yurtta kalacaktım. Yine ailemin kartlarını kullanmaya devam edecektim ama Kaan dedem -her ne kadar sevmesem de ona bir hitap şekli bulmam gerekiyordu- de bana bir kart verip ihtiyacım olursa kullanmamı söylemişti.
Ve evet arkadaşlar.
Limitsiz.
Onlara güvenebileceğimi bilsem götümü devirip yatar, iş bulmakla uğraşmazdım ama hayat ananıza bile güvenmemeniz gerektiğini hatırlatıp duruyordu bazen.
Yine de sömürebileceğim kadar sömürmeye karar verip alışveriş merkezine gelmiştim. Kendimi garantiye almam gerekiyordu bu yüzden altın almıştım. Harcamalarım dikkat çekmesin diye azar azar biriktirecektim.
Avm'den çıkmadan önce lavaboya girdim. Neyse ki içerisi boştu ve birisi duyacak diye korkmadan çişimi rahatça yaptım. Kabinden çıkıp ellerimi yıkamaya başladığımda kapı açıldı ve içeriye bir adam girdi. Beni gördüğüne şaşırmıştı.
"Burası kadınlar tuvaleti! Kapıdaki koskocaman yazıyı da mı görmedin Allah için?"
Adam beni takmadan ellerini yıkadı, çıkmadan önce arka tarafta bir yeri göstererek:
"Kadınlar da mı artık pisuvar kullanıyor? Sanırım sadece sen."
Gösterdiği yere baktığımda sıralı pisuvarlar gördüm. Kafama vurdum. Nasıl o kısmı görmezdim?
Hadi orayı geç, kapıdaki kocaman 'ERKEKLER TUVALETİ' yazısını da mı görmedin be kızım?
Adamdan özür dilemek için hemen dışarı çıktım. Erkekler tuvaletinden çıktığımı gören bir yaşlı teyze ayıplar bir şekilde baktı ama sorun etmedim.
Teyzenin içinden gençlik nereye gidiyor dediğine o kadar eminim ki...
Tam onun kıyafetlerini giyen bir adam gördüm. Onu durdurmak için koştum. Neden sırf özür dilemek için bu kadar çaba sarf ettiğimi bilmiyorum. Ama ediyordum işte. Sorgulamadan iç sesim ne derse yapıyordum.
Bunu yapmayalı uzun zaman olmuş.
Elimle sertçe omzunu tuttuğumda irkilerek arkasını döndü ve hızlıca omzunu tutan bileğimi sıkıca tuttu. O kadar sıkı tutuyordu ki canım yanmaya başlamıştı.
"B-bırak kolumu canımı acıtıyorsun bay öküz!"
O an içimden geçeni söylediğimde çocuk bileğimi gevşetti, daha sonra ikimiz de gülmeye başladık.
"Kızım sen iyi misin? O ne biçim dürtmek omzumu deldin geçtin!"
"Ay napayım sen de koşarak yürüyorsun? Yetişemiyorum."
"Yürüme tarzımı beğenmedin demek. Hmm peki ya nasıl yürümemi tercih edersin söyle ona göre bir rota oluşturayım?"
"Daha yavaş?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahsen
ChickLitVe ben... Ahsen. Ahsen Kara değil. Ahsen Malbora değil. Sadece Ahsen. Kendini hiçbir yere ait hissedememiş, hiçbir kalıba sığdırılamamış, kimsenin onu koca dünyaya sığdıramadığı henüz on yedi yaşındaki bir genç kızım. Kocaman dünyada sığınacak kimse...