8.BÖLÜM

250 14 0
                                    

Odamın kapısını yavaşça kapatarak koridorda parmaklarımın ucunda yürümeye başladım. Eniştemle karşılaşmamak için sabahın köründe uyanmıştım. Üzerimi  değiştirip çantamı hazırlamam saniyelerimi almıştı. Bütün gece yarın ne yaparım da bu eve gelmem diye düşünmüştüm. En sonunda okulda sabahlama fikri mantıklı gelmişti.  Çantama lazım olacağını düşündüğüm eşyalarımı ve yarın için gerekli kitaplarımı geceden katmıştım. Merdivenlerden yavaş yavaş inmeye başladım. Kapıya gitmek için salondan geçerken onu gördüm. Koltukta sızmıştı. Ölü gibi yatıyordu.
'Keske ordan hiç kalkamasan' diye geçirdim içimden. Mutfağın önünden geçerken durdum. Aslında planımda yemek almak yoktu ama biraz yemekten kimseye zarar gelmezdi. Yönümü değiştirerek mutfağa girdim. Sepetten bütün bir ekmek aldım. Ekmeği boylamasına keserek ikiye ayırdım. Dolapta ne bulduysam içine doluşturdum. Ekmeği poşetleyerek çantama yerleştirdim. Tam mutfaktan çıkarken içeriden sesler gelince kapının orda durup içeriye baktım.  Eniştem uyanmıştı. Sersemleyerek yürümeye başladı.  Hala içkinin etkisindeydi belli ki. Merdivenlerin başında durdu. Allah'tan benim mutfakta olduğumu  farketmemişti. Merdivenlerden yukarı baktı. Pantolunun kemerini çıkartmaya başladı.'Yeter bu kadar beklediğim geliyorum.'diyerek pantolonundan kemeri çıkararak attı. Merdivenleri hızla çıkmaya başlayınca bende ayakkabılarımı  almak için yavaş yavaş yürümeye başladım.  Ayakkabılarımı elime alıp kapıya yöneldim. Ben kapıya varınca o da odama varmıstı anlaşılan. Odanın  kapısını yumruklamaya başladı. "Aç lan kapıyı" bağırış sesleri aşağıya kadar geliyordu. Kapının kilidini açıp kendimi dışarı attım. Arkama bile bakmadan koşmaya başladım.  Ayakkabılarımı bile giymemiştim daha. Eğer uyanamasaydım... Ve eğer evden zamanında çıkamasaydım... Düşünmek bile istemiyordum. Evde olmadığımı farketmesi uzun sürmezdi tahminen. Farkedince kim bilir ne kadar sinirlenecekti.  Sokağın dönemecine gelince durdum. Ayakkabılarımı  giymek için kaldırıma oturdum. Saat daha 6.30 bile olmamıştı. Gün yeni aydınlanıyordu.
Genelde sessiz olan sokkaklar  şimdi tamamen susmuştu sanki. Okula gitmek için çok erkendi bende parkın birinin önünden geçerken durdum. Bankaların birine oturup çantamdaki ekmeği çıkarıp yarısını yedim.Okula gitmek için hala daha çok erkendi.  Bende gezerek gitmeye karar verdim. Daha önce  önünden hep geçtiğim ama  hiç girmediğim yollara girdim.  Daha önce buraları hiç görmemiştim. Her gördüğüm yeni yer bir öncesinden daha güzel geliyordu. Sonra o parkı gördüm.  Atlas la karşılamıştığımız parkı. Ne yani bu park evimden sadece dört,beş  sokak mı yukarıdaydı? Oysa o gece ne kadar uzak gelmişti. Parkın içerisine girerek parkta yürümeye başladım.  Kaydırağı görünce yüzümde tebessüm oluştu. 'Kötü köpek ne kadar korkutmuştun beni ' diye mırıldandım kendi kendime. Aklıma o gece yerde bulduğum kalpli taş geldi. Kaydırağın oraya giderek yerlere bakmaya başladım.  Bulamayacaktım biliyordum ama yine bir umut parkın her yerine baktım. Ama yoktu. Banka yeniden oturdum. Acaba Atlas yeniden gelir miydi buraya?. Parkta biraz oturduktan sonra yerimden kalkarak park çıkışına doğru yürümeye başladım.  Parktan çıkarken arkama yeniden baktım. Gülümseyerek yürümeye devam ettim. Yanımdan iki kız konuşarak  geçti. Kızların biri uzun saçlıydı diğeriyse  saçını at kuyruğu yapmıştı.  Kızları incelerken formaları dikkatimi çekti.  Atlas'ın üniformasıyla aynı renkteydi. Kızlarla aramızdaki mesafe sadece bir iki adım olduğu için konuştuklarını rahatlıkla duyabiliyordum. Kızlar önce bir kızı çekiştirdiler sonra babalarının kendilerine verdikleri harçlıklardan şikayet ettiler. Tek derdi ojelerinin rengi olan kızlara benziyorlardı. Yol boyunca saçma sapan konulardan bahsedip durdular. Onlar konuşurken bende şaşkınlık ve sinirle onları dinliyordum. Onların ne derdi olabilirdi ki?  Onlarla aynı yaşta sayılırdım.  Ama onlar hayatlarını mağazalarda hangi elbise daha iyi diye düşünürken ben odamda kapım beni bu günde korur mu diye düşünmek zorundaydım.  Kızların yanından hızla geçtim.  Ne kadarda bencillerdi hayatlarında ki güzellikleri görmeden. Küçücük nedenleri kafalarına takıyorlardı. Kızları arkamda bırakıp yürümeye başladım. Sinirlenmem yersizdi ama sinirlenmiştim işte.  Yolun sonuna geldigimde karşıma  kocaman bir okul çıktı. Sanırım bizim okuldan iki  üç kat daha büyüktü.  Okulun bahçesi bile bizim okuldan daha büyüktü. Okulun üzerinde kocaman FİRDEVS KOLEJİ yazılıydı. Okula şaşkınlıkla ve hayranlıkla bakakaldım.  Okulun önünde son model arabalar durup öğrenci bırakıyorlardı. Aynı filmlerde olduğu gibiydi. Ben kapıda okula bakarken kızın biri yanıma geldi. "Devletli ne işin var senin burda?" Arkama dönüp kıza baktım. Güzel bir yüzü vardı.  Uzun boyluydu ve ayağında eminim üzerimdeki herşeyi satsam alamayacağım kadar pahalı bir ayakkabı vardı. 
"Burdan geçiyordum." Kız daha fazla yaklaştı.  "Etrafına bir bakar mısın senden başka  devletli geçiyor mu burdan?" Gerçektende etrafıma baktığımda sadece kolej öğrencileri vardı. "Yok"dedim.
"Devletlilerin burdan geçmesi yasaktır. Seni ilk ve son kez uyarıyorum burası devletliler için güvenilir bir yer değil. Uzaklaş burdan." Kız arkasına dönüp yürümeye başladı.  "Şey bi bakar mısın?" Kız yürümeyi bırakıp bana döndü. Ne var dercesine bakınca hemen konuya girdim. "Niye? Yani niye tehlikeli?" Diye sorunca kız yeniden bana yaklaştı." Buraya gelen her öğrenci bu okulun kapısından girdiği an devletlilere düşman olur. Aynısı o okul içinde geçerlidir." Kız bir an düşünüyormuş gibi yaptı. "Kural gibi bişey anlayacağın. Saçma ama uyulan bir kural. Şimdi burdan gitmezsen sana zarar verirler. Her devletliye yapıldığı gibi." Kız arkasını dönüp okulun içine girdi.  Önce kıza baktım.  Iyi bir kıza benziyordu.    Eğer kız doğruyu söylüyorsa ki yalan söyler gibi bir hali yoktu. Hemen burdan uzaklaşmalıydım.  Arkama dönerek yürümeye başladım. Geldiğim yoldan geri döndüm. Yol boyunca başka da kolejli görmemiştim. Okulun kapısına geldigimde içimde bir rahatlama oldu. Ne de olsa devletliydim. Geçen  gün okulda olanları hatırlayınca o rahatlama da anında kayboldu tabi. Savaş yüzünden dedikodu malzemesi olmuştum bütün okula.  Okulun kapısına geldigimde kapıya yaşlanmış olan Savaş'ı  gördüm bana bakıyordu. Çekinerek kapıya doğru yaklaştım. "Sana beni beklemeni söylemiştim." Doğru söylemişti ama ben unutmuştum.  "Unuttum" dedim yüzüne bakarak. Savaş yüzüme  daha sert bakmaya başladı. Sonra sırtını okul kapısından çekerek  yürümeye başladı.  Bense orda arkasından bakakalmıştım. Savaş okula girmek yerine okulun arkasına doğru gitti. Bende okula doğru yürüdüm.  Tam okul kapısından girerken  kapıdan iki çocuk çıktı.  Bu çocukları daha önce Savaş ın yanında görmüştüm. Çocuklardan biri bana gülümsedi. "Günaydın Umut"  ben şaşkınlıkla çocuğa bakarken çocuk normalmiş gibi yürümeye devam etti. Sınıfın kapısının önünde durdum. Acaba sınıftakiler bana ne derler diye düşünürken omzuma atılan kolla dikkatim dağıldı. "Günaydın Umut" kolu atan kişinin Cemre olduğunu görünce rahatladım.  "Günaydın"  
"E hadi sınıfa girmiyor muyuz?"diye sorunca başımı onaylarcasına salladım.  Sınıfa girdiğimizde Cemre bi kendi yerine baktı birde benim yerime;
"Hangisi sen seç? "
"Neyi? "
"Neyi olcak sırayı."
"Ne sırası?" Cemre'nin yüzünde gülümseme oluştu. "Oturma sırasını Umut senin yanına gelmemi mi istersin benim yanıma gelmek mi?" Ne yani benim yanımda oturmak mı istiyordu iki yakın arkadaş gibi. "Bilmem fark etmez sen hangisini istersen." Cemre düşünür gibi yaptı.  Sonra eliyle pencere kenarındaki sırasını gösterdi. " Izmir manzaralı sıra bence daha iyi" diyerek bana döndü "sen ne dersin?" Olumlu anlamda başımı salladım.
"Ama ya sıra arkadaşın ne olacak?"Cemre gülümseyerek cevap verdi.
"Artık bir sıra arkadaşım yok malesef."
"Nasıl yani daha geçenlerde vardı. Kızıl saçlı bir kız değil miydi?" Cemre başıyla onayladı.
"Evet vardı ama yan sınıfa gitti."
"Neden?"
"Öğrenci değişimi bizden birileri gidicek onlardan birileri gelecek."
"Ama geçen yıl olmamıştı? Nerden çıktı ki şimdi.  "
"Evet olmamıştı.  Çünkü seni daha tanımamıştı."Cemre muzipce gülümsedi.
"Ne? Kim tanımamıştı? "
"Boşver" diyerek Cemre kolumdan tutarak beni sıraya doğru çekiştirdi. Sıraya oturunca bana döndü.
"Hadi başla"
"Neye "
"Savaş'la dün ne konuştunuz?" Savaşı Cemre'ye anlatmalı mıydım ki?
"Hadi ama Umut"
"Aslında bişey konuşmadık "
"Nasıl yani bişey konuşmadık?"
"Kavgayı bana niye anlamadın , nerdeydin bu saate kadar falan dedi. "
"Sen ne dedin peki?"
"Sana hesap vermek zorunda mıyım dedim. "Cemre yüzünü ekşikti.
"Niye öyle sert davrandın ki çocuğa ?"
"Hem suçlu hem güçlü."Cemre onaylarcasına başını salladı. Ama Savaş'a sert davranmam hoşuna gitmemişti belli ki. Biz konuşurken hocanın sınıfa girmesiyle ikimizde sustuk. Hoca kitaplarını masaya koyaraken sınıfa baktı.
"Başkan" sınıf başkanı hemen ayağı fırladı. "Buyrun hocam"
"Diğer  üç arkadaşınız nerde neden okula gelmediler?" Başkan sınıfa göz gezdirdikten sonra hocaya geri döndü.
"Bilmiyorum hocam." Hoca çocuğu başıyla onaylandıktan sonra dersi anlatmaya başladı. Dersin yarısında sınıf kapısı çalınınca herkes kapıya doğru baktı.  Hoca daha gel demeden sınıf kapısı sonuna kadar açıldı. Kapıdan Savaş'la sabah karşılaştığım iki  çocuk girince şaşkınlıktan kala kaldım.  Savaş'la göz göze gelince gözümü hemen çektim. Sonra kendimi tutamayarak Savaş'a  yeniden baktım  onunda  bana baktığını farkedince başımı önüme eğdim.
"Evet ne istiyorsunuz çocuklar?"  Hoca dersi anlatmayı bırakmıştı.
Savaş gözlerini benden çekmeden hocayla konuştu.  "Öğrenci değişimi." 
Sözünü bitirir bitirmez duvar kenarındaki en arka sıraya geçtiler.  Orda oturan çocuklarsa  daha Savaş'lar bişey demeden hemen yerlerinden kalkmışlardı bile. Savaş'a bakıp bakmamak konusunda kendimle ufak çaplı bir kavga ettikten sonra Savaş'a yeniden baktım. Yine göz göze gelince bu sefer gözünü ilk çeken o oldu. Ders zili çalınca sınıf anında boşalmıştı. Cemre ayağı kalkarak konuştu "Çıkalım mı? "
"Olur" diyerek yerimden kalktım. Biz sınıftan çıkarken Savaş'ta sınıfa geri gelmişti.  Koridorun başına gelince durdum. Savaş'a telefonunu vermeyi unutmuştum. 
"Ne oldu bi sorun mu var?"
"Yok, yok sınıfta bişeyimi  unuttum sen bahçeye in ben hemen geliyorum." 
"Tamam acele et o zaman." Cemre merdivenlere doğru yürümeye başlayınca bende arkamı dönerek sınıfa doğru koşmaya  başladım. Sınıfa girdiğimde Savaş sırasına  başını koymuş uyuyordu.  Hemen sırama giderek çantamdan telefonu çıkardım.  Savaş'ın masasına giderek  masasın üzerine koydum. Savaş hala uyumaya devam edince masasını tıklattım. Başını sıradan tembelce kaldırdı.
"Al telefonunu getirdim." Savaş önce telefona sonra bana baktı. 
" telefonunu getirdiğime göre  telefonumu alabilir miyim?"
"Çok isterdim ama malesef. "
"Ne ? Ne demek malesef? Al tefonunu ver telefonumu."
"Vermeyi gerçekten çok isterdim ama veremem. Şansına küs."
"Nasıl veremezsin ya? Neden veremiyormuşsun?"
"Çünkü sattım. " sınıfın ortasında kendimi tutamayarak bağırdım.
"Ne! Sattın mı? "

UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin