14.Bölüm

249 14 4
                                    

Olanlar aklıma gelince hızlıca yataktan sıçradım. "Hayır, hayır, hayır." Deli gibi bağırmıştım. Gözlerimden yaşlar yanaklarımdan akmaya başlamıştı. Her yer karanlıktı.
Yatağın yanındaki duvarın dibine çöktüm. Ayaklarımı karnıma çekerek başımı bacaklarımın arasına gömerek deli gibi ağlamaya başladım. Şuan tek istediğim şey şu karanlığın içinde kaybolmaktı. Odanın kapısı hızla açıldı. Eniştem gelmişti. Yine gelmişti. Tüm gücümle çığlık attım.
"Git! Gelme!" Kendimi korkuyla bacağıma daha çok yapıştırdım. Sanki küçülürsem beni göremezdi. Şuan küçülmek, istiyordum. Küçülüp bir hiç olmak, bir hiç olup yok olmak istiyordum. Kollarımdan tutarak veni sarsmaya başladı.
"Dokunma bana. Git lütfen. Git!"
"Umut korkma benim."
"Git ne olur. Dokunma bana."
"Umut bana bak" başımı kaldırarak ona çevirdi.
"Umut benim Savaş. Korkma yanındayım. Bak geldim işte korkma. Geçti hepsi geçti güzelim." Gerçekten de karşımda ki Savaş'tı. Yerimden kalkarak Savaş'ın boynuna sarıldım.
"Savaş. O bana.." Savaş eliyle saçımı okşadı.
"O sana hiç bişey yapmadı güzelim. Hiç birşey yapmadı. Korkma artık ben yanındayım senin."
"Savaş teşekkür ederim.. Teşekkür ederim.." Savaş bana sıkı sıkı sarıldı. Bütün korkularım endişelerim sanki o anda yok olmuştu. Savaş'la bir süre öyle kaldık. Vücudum çok yorgundu. Savaş beni kucaklayarak yatağa geri koydu. Hala ona sarılıydım ve onu bırakmayada niyetim yoktu. Şuan ona ihtiyacım vardı, onun huzuruna ihtiyacım vardı. Savaş yarı oturur bir şekilde oturdu. Bende ona sarılmaya devam ettim. Normalde olsa gitmesi için herşeyi yapacak olan ben şuan kalması için herşeyi yapardım. Uzun zamandan beri uyurken yanımda birinin sıcaklığını hissediyordum. Savaş'ın sıcaklığıyla uykuya daldım.

Uyandığımda hala Savaş'ın göğsündeydim. Başımı yavaşça kaldırarak Savaş'a baktım. Yatağa yaslanmış uyuyordu. Yanından yavaşça kalkarak yataktan çıktım. Kaç saat yattığım konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Susamıştım odada su var mı diye bakınmaya başladım. Masanın üzerinde bir sürahi vardı fakat içi boştu. Demek ki iş başa düşünüyordu. Kendi suyumu kendim alacaktım. Ama ilk başta mutfağı bulmam gerekiyordu. Odadan sessizce çıkarak kapıyı arkamdan kapattım. Odadan çıkınca karşıma upuzun bir koridor çıktı. Koridorun tam ortasında aşağıya inen bir merdiven vardı. Mutfak büyük ihtimalle aşağıdaydı. Bu yüzden bende mutfağı aşağıda aramaya başlamalıydım. Merdivenleri yavaşca inmeye başladım. Ağrılarım hafiflemiş olabilirdi ama hala canımı yakmaya yetiyordu. Alt katta üst kat gibi çok büyüktü. Burayı kim dekore ettiyse gerçektende zevkli olmalıydı. Perdelerden tutun yerdeki parkelere kadar herşey tam uyumluydu.
"Bakıyorumda uyanmışsın." Odayı incelemeye o kadar dalmıştım ki. Az daha korkudan çığlık atacaktım.
"Korkuttun mu?" Yiğit kapının kenarına yaslanmıştı.
"Biraz"
"Korkutmak istememiştim." Yanıma doğru yürümeye başladı.
"Yok zaten senin hatan değildi. Benim boş anıma denk geldi."
"Niye yatağından kalktın. Doktor bir süre dinlenmeni söylemişti."
"Su almak için kalkmıştım. Sürahideki su bitmişti de.
"Savaş'ı odanda sanıyordum." Şuan kendimi büyük bir suç işlerken yakalanmış gibi hissediyordum.
"Uyuyordu. Uyandırmak istemedim."
Yiğit bana daha çok yaklaştı. Yüzü ifadesizdi.
"Gerçekten de çok benziyorsun." Aramızda sadece bir adımlık mesafe vardı. Gözlerinde farklı bişey vardı. Bana bakıyordu ama sanki başka birine bakıyormuş gibi.
"Gözleriniz farklı. Onun gözleri maviydi. Gökyüzü gibi." Yiğit sustu. Geriye doğru bir adım attı. Eliyle arkasındaki bir yarısı açık bir kapıyı işaret etti.
"Mutfak orası. Suyunu ordan alabilirsin."
Arkasını dönerek gitti. Bir tanıdığına mı benzetti acaba? Yiğit'in az önce gösterdiği kapıya doğru gittim. Kapıdan içeri girince Can'ı gördüm. Masanın üzerinde tost yiyordu. Beni görünce hemen ayağı kalktı.
"Pardon rahatsız etmek istememiştim." Can yanıma geldi.
"Rahatsız etmedinde. Niye kalktın ki daha iyileşmedin."
"Susadım da biraz."
"Keşke bana haber verseydin." Can omuzlarımdan tutarak beni az önce kalktığı sandalyeye oturttu.
"Sen otur. Kendini yorma." Yiğit'in tavrına göre Can çok daha samimiydi. Masanın üzerinde duran sürahiden bir bardağa su doldurarak bana uzattı. Suyu elinden alarak teşekkür ettim.
"Aç mısın?" Aslında biraz aç sayılırdım. Ama isteyemezdim. Tam aç olmadığımı söylemek için ağzımı açmıştım ki Can önce konuştu.
"Kusura bakma saçma bir soruydu. Tabi ki de açsın kaç saattir yatıyorsun."
Can masanın üzerinde ki ekmek sepetinden yarım bir ekmek aldı.
"Tostta üzerime tanımam. Birazdan parmaklarınızı yiyeceksin hazır ol." Gülümsemesine karşılık bende gülümsedim.
"Ne zamandan beri uyuyorum?"
"Dün akşamdan beri."
"Dün akşamdan beri mi?" Yani Savaş dün akşam mı yanıma gelmişti. Oysa sadece bir kaç saat uyumuşum gibi geliyordu.
Can bana bakarak hafifce gülümsedi. Sonra önüne dönerek tostu yapmaya devam etti.
"Evet. Savaş bütün gün yanındaydı. Sahi bu arada o nerede?"
"Uyuyordu." Can elinde ekmeğin içine bişeyler yerleştirdi.
"Evet geldik en güzel yanına. " eliyle tezgahın öteki ucunu gösterdi. Gösterdiği yerde prize takılı olan tost makinesi vardı.
"Teknolojinin erkeklerin açlıktan ölmemeleri için yaptığı en harika icat." Can iki eliyle tost makinesini taktim etti. "Tost makinesi" Kendimi tutamayarak güldüm.
"Aaa öyle hemen gülmeyin hanımefendi. O sıradan bir tost makinesi değil." Elindeki içi dolu ekmeği tost makinesinin içine yerleştirdi. Biraz bekledikten sonra ekmeği çıkartarak bir tabağa koyarak bana uzattı. Ekmek incecik olmuştu.
"Hadi bi tadına baksana." Tabağı masaya bıraktım. Tostu tutmaya yeltendiysemde çok sıcak olduğu için elimi hemen geri çektim.
"Çok sıcak." Can hemen yerinden kalktı. Mutfak dolabının birini açarak içinden bir peçete çıkardı. Tabağın içinde ki tostu peçeteye güzelce sardı.
"Al bakalım." Minnet dolu gözlerle ona baktım.
"Teşekkürler." Eliyle tostu işaret etti.
"Hadi yesene iyileşmek için yemen gerekir. Yani annem öyle der." Gülümseyerek ona baktım. O da gülümsememe karşılık sıcacık gülümsedi.
"İçecek olarak ne alırsın? Meyve suyu, ayran, kola." Önce biraz düşündü.
"Şimdi hasta olduğuna göre vitamine ihtiyacın var o yüzden meyve suyu. Ama ayranda da kalsiyum var. Hasta insanlara meyve suyu götürülür. Ama hastalara da bol bol kalsiyum almaları söylenir." Kendi içinde çelişki de kalmıştı. Gülümseyerek konuştum.
"Meyve suyu alabilirim" dedim gülümseyerek. Sanki üzerinden büyük bir yük almışım gibi baktı.
"Meyve suyunuz hemen geliyor." Bir bardağa meyve suyu koyarak tabağımın yanına koydu.
"Afiyet olsun. "
"Teşekkür ederim." Diyerek tostumdan bir ısırık aldım. Gerçektende çok lezzetliydi. Can gerçekten bu işi biliyordu. O da karşıma oturarak tabağında yarım kalan tostunu yemeğe devam etti.
"Günaydın. " Can'a baktım. Arkaya bakıyordu. Dönüp arkaya baktım. Savaş kapının girişinde durmuş bana bakıyordu. Endişeli bir hali vardı.
"Bişey mi oldu?" Can hala Savaş'a bakıyordu. Ama Savaş niyeyse bana bakıyordu.
"Beni niye uyandırmadın?"
"Uyuyordun uyandırmak istemedim."
"Umut sakın bir daha gözümün önünden ayrılma."
"Ben sadece su içmek için kalkmıştım. Sonra.." Can sözümü kesti.
"Kızın bir suçu yok ona yemek yemesini söyleyen bendim. Savaş sakinleş." Can yerinden kalkarak Savaş'ın yanına gitti. Gözlerim yanmaya başlamıştı. Can elini Savaş'ın omuzuna koyarak kulağına bişeyler söyledi. Savaş hala bana bakıyordu. Başımı yere eğdim. Yanağıma bir damla yaş düştü. Can geçerek yerine oturdu. Savaş'ta tam yanımda ki sandalyeye oturdu.
"Özür dilerim. Tamam Umut ağlama sadece seni yanımda bulamadığım için biraz endişelendim." Başımı kaldırarak Savaş'a baktım. Yüzünde pişman gibi bir ifade vardı. Dengesiz çocuk ya hem üzüyor hemde pişman oluyor. Can yerinden kalktı.
"Savaş sana her zamanki gibi değil mi?"
"Umut'un ki gibi olsun bu sefer."
"Tabi üç dakikaya hazır." Savaş'ın yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Elinin tersiyle yanağımı sildi. Gülümsemem için eliyle dudağımın ucunu yukarı çekti. Bu hareketi gülümsememe neden olmuştu. Can biraz sonra elinde bir tabakla geldi.
"Al bakalım. Umut'un tostundan." Savaş tabağı önüne çekti.
"Umut o tost bitecek." Can eliyle tabağımı gösterdi. Üçümüzde tabağımızdakileri bitirdik. Can önümüzdeki tabakları alarak lavaboya koydu. Tabakları yıkamak konusunda ısrar etsemde ikiside izin vermediler.
Savaş bütün ısrarlarıma rağmen uyumam gerçektiğini söyleyerek beni odaya çıkardı. "Savaş kaç saattir uyuyorum."
"Doktor dinlenmeni söyledi. Hadi yatağa. "
"Biraz daha lütfen."
"Olmaz." Bende oflayarak yatağa girdim.
"Sabah okul var. Beni uyandırmayı unutma olur mu?"
Savaş gülümseyerek bana baktı.
"Okulu kafana takma sen."
"Nasıl takmam zaten devamsızlığım çok."
"Doktor rapor işini ayarlar. "
"Rapor mu?"
"Umut çok soru soruyorsun. Uyu artık. Ben yan odadayım. Bir şeye ihtiyacın olursa seslenmen yeterli." Tam odadan çıkmıştı ki geri döndü. Başucuma gelerek alnımı öptü sonrada odadan yeniden çıkarak kapıyı kapadı. Ben daha öpücüğün şokundaydım. Savaş'ın öptüğü yer alev almaya başladı. Yatağın içinde ters döndüm. O da neydi? Savaş az önce beni öpmüştü. Yüzümde engelleyemediğim bir gülümseme oluştu. Gülümsemeyi hızla yüzümden attım.
"Saçmalama Umut saçmalama." Gerçekten de bu olanlar saçmalıktan ibaretti. O kendini beğenmiş niye kalbimi böyle atırıyordu hiçbir fikrim yoktu. Sanırım öpmesini beklemediğim için bu kadar heyecanlandım. Yani başka hiçbir açıklaması yoktu. Olamazdı da zaten. Olmamalıydı....

UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin