Kış aylarının dondurucu soğukluğu bütün ülke de aynıydı. Havalar buz gibiydi. Kimse mecbur kalmadıkça dışarı çıkmıyordu. Aralık ayının soğuk geçmesi, zaten beklenilebilir bir şeydi. Fakat bu kadar soğuğu henüz görmemişti genç kız. Yaşı çok büyük olmasa bile, daha önce böyle bir soğukla karşılaşmadığına neredeyse emindi.
Yine de aldırış etmedi ve hastanenin acil kapısından, bahçeye geçti. İki gündür nöbetteydi ve tek amacı bir an önce eve gidip, derin bir uyku çekmekti. Altındaki uzun kollu badinin kollarını avuçlarına kadar çekti ve derin bir nefes aldı.
Üzerinde biraz sinir vardı. Hem iki gündür uykusuz kalmıştı hem de kahvesizlikten dişleri sızlıyordu. Bu sızlama da ekstra baş ağrısı yapıyordu. Yine de modunu düşürmemeye baktı. Hastaları daha önemliydi.
İçine çektiği soğuk hava, ciğerlerine ulaşamıyordu. O kadar soğuk bir hava vardı ki, aldığı nefeste bile hemen boğazını ağrıtıyordu. Ciğerlerini üşütüyordu. Daha fazla durmak istemese de, kalmak istiyordu. Uzun zamandır hastalarla ilgileniyordu ve o oda senin, bu oda benim demeden defalarca hastaları kontrol ediyordu. Bunalmıştı iyice kapalı alanda.
Sadece biraz nefes almaya ihtiyacı vardı. Temiz hava bile rahatsız ediyordu insanı. Gerçi ne kadar temiz orası tartışılırdı! Arkasını döndü ve acil kapısına baktı. Acil, her zamanki acildi işte. Kalabalık ve insan doluydu.
Gördüğü siyah minibüse kısa bir göz atıp tekrar önüne döndü. Artık içeri girmesi gerektiğini fark etti ve adımlarını acil kapısına yönlendirdi.
İçerisi artık daha kalabalıktı. Nöbette olan bütün doktorlar ve hemşireler bir taraflara koşturuyorlardı. Her zamanki haliydi işte. Acil kısmına yöneleceği esnada kolundan tutulması ile durdu ve hızla oraya baktı.
"Canım 194 de ki hastaya bakar mısın? Beni Metin hoca çağırdı!" Hızla ve telaşla konuşan, neredeyse ömrünün 10 yılını bu hastaneye adamış Sevim başhemşireye tebessüm etti.
"Elbette!" Sevim başhemşire de tebessüm etti ve konuşmaya başladı.
Çokça odanın bulunduğu alanda, 194. odayı buldu ve kapıyı beklemeden açtı. İçeriye ve hastaya bakmadan hemen pansuman malzemelerinin konulduğu sepetten iki tane eldiven aldı.
"Geçmiş olsun!" İlk cümlesinin bu olması olağan bir şeydi. Ne de olsa bir doktordu o. Adımlarını sedyeye yönlendirdi ve kafasını kaldırıp ayakta duran adama baktı. 40'lı yaşlarının sonunda gibi duruyordu. Saçlarının siyahına karışan aklar, bazı telleri gri yapmıştı. Saçları uzun değildi. Asker traşını andırsa da, biraz daha uzundu. Sakalları yok denecek kadar görünmüyordu. Boyu yaşına göre uzundu. Ve dimdik, yıkılmaz bir görüntü sergiliyordu. Dudaklarındaki sıcak gülümseme ile genç kıza baktı.
"Teşekkürler!" Sesi sert tutmaya çalışsa da yumuşaktı.
Genç kız eliyle sedyenin karşısında duran tekli koltuğu gösterdi.
"Oturabilir misiniz?" Hastalarının yanında birinin durmasını bile istemezken, yanındaki bu adamı kovamazdı. Saygısızlıktı bir kere. Sadece eliyle gösterdiği yere oturmasını umdu.
Orta yaşlı adam kafasını olumlu anlamda sallarken uzun bacaklarıyla koltuğa oturdu. Genç kız zaman kaybetmeden kafasını sedyede yatan adama çevirdi. Onu karşılayan soğuk ve öfkeli gözler olmuştu. Adamın ağzından çenesine yol çizen kan, daha fazla hareket etmemişti. Sağ kaşının üzerinden akan kan adamın yüzünü kaplamıştı. Hatta çenesindeki kana karışmış bile olabilirdi. Adamın bakışları ile sinirlendi. Göz devirmek istese de bunu yapmadı ve gözleriyle adamın çıplak bedenine baktı. Bir tane yarası vücudundaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİLİT NOKTA
Teen FictionBir ölüm, arkasından en fazla ne getirebilir ki? Kilitli kapılar, açılmayan sandıklar... İçinde biriken korkunun çığlığı... Mektuba damlayan gözyaşı, Açmaya çalıştığı tek bir kapı, Dağıttı bütün kaderini... KİTAPTAKİ SİYASİ GÜÇLER VE OLAYLAR TAMAME...