12. Gülümseme ♣

1.5K 109 26
                                    


Deniz kavruk tenli, esmere yakın bir adam olmasına rağmen teni o kadar solgun gözüküyordu ki; çoğu zaman uzaktan bakan birinin, onun ağır bir hastalıktan ötürü acı çektiğini düşünmesi olasıydı. Aslında hastalıklı denecek kadar solgun yüzünde, hiçbir kusur yoktu. Düzgün kaşları, ara sıra çatlaklarla dolu dudakları, çukur yanakları, hafif içe göçmüş elmacık kemikleri ve uzun kirpiklerinin üzerine kapandığı masmavi gözleriyle kendini izleten bir görüntüsü vardı ama mavinin onlarca tonuyla dolu gözlerinin gerisinde, o inanılmaz zihninde neler düşünüp tasarladığını bilmiyordum. Tek bildiğim Deniz'in çok acı çektiğiydi ve bu acıyı hissetmesinin tek sebebi başka insanlardı.

Ne kadar zeki olduğunu, ne kadar ince bir düşünce yapısı olduğunu bana farkında olmadan ispatlamıştı. Bir sıkıntıyla karşılaştığında kısılıp irileşen gözlerinin, aklında yavaş yavaş belirginleşen bir fikrin alameti olduğunu biliyordum mesela. Mutlu olduğunda dudaklarının orantısızca bükülüp, suratında anlamsız bir çarpıklık oluşturduğuna çoğu kez şahit olmuştum ve bu aptal kusurun onun yüzünde düzeldiğini de kendi gözlerimle görmüş, kendi irademle kabullenmiştim. Sinirlendiğinde çatılan kaşlarının altında, benimle dalga geçen bir yanı her zaman tazeliğini korurdu. Üstünü nefret, öfke gibi duygular ile karalamaya çalışsa da, bana karşı bastıramadığı bir dalga geçme arzusunu her karşılaşmamızda o gözlerinin en dibinde görürdüm. Sanki onun gözleri sonu gözükmeyen bir kuyu, benimkiler ise sonu aydınlatan bir fenermiş gibi.

Yine de düşünceler âlemine daldığımda, diğer yandan üşüşen fikirler bana onun gerçekten bir deli olabileceğini hatırlatıyordu. Ona inanmam, güvenmem için bir sebebim yoktu. Tam tersine beni morga götürüp hayatım boyunca, silik bir korkunç anı olarak hatırlayacağım dakikaları yaşatırken gözlerinde ve yüzünde beliren o ifade, bilimin sunabileceği kanıtlardan bile daha sağlamdı. Sırf bu davranış bozukluğu yüzünden Deniz iyi miydi, kötü müydü, karar veremiyordum ve yine bu sebepten ötürü aramıza koyacağım mesafeyi hesaplayamıyordum. Ama ya Deniz, gerçekten Dünya'nın kabullenemeyeceği kadar zeki biriyse ve kimse bunu anlamıyorsa? İhtimallerin ve gerçekliğin arasındaki o ufak çizgide yürümek, bir taraf belirlemekten çok daha riskli ve ölümcüldü.

***

Odanın kapısı gürültüyle açılırken, ayaklarımın altında ısınan parkeyi hissedebiliyordum. Kış mevsiminin ortalarına yaklaşırken hastane yönetiminin ısınma konusunda özverili olmasını ummuştum, beni yanıltmamışlardı.

''Günaydın,'' diye mırıldandım. Güne Deniz'le başlamak fikri, eskisi kadar kötü ve mide bulandırıcı değildi. Henüz kapıyı açarken bile içeriye onun gireceğini biliyordum. Son bir haftadır olduğu gibi, her sabah beni rahatsız etme amaçlı ziyaret ediyordu.

''Günaydın,'' diye fısıldadı. Elinde bir yığın eski püskü, kullanılmaktan rengi atmış sayfalar vardı.

Gözlerimi elinden ayırmadan, ''Bugün de mi nasıl olduğumu sormayacaksın?'' dedim. Bir kere bile olsun, adamakıllı nasıl olduğumu sormamıştı ve artık bu tuhaf gelmeye başlamıştı. Ben sormak için bir adım attığımda dahi cevap vermemişti.

''İnsanlara nasıl olduklarını sorma olayını saçma buluyorum,'' diyerek rahatça koltuğa oturdu. Elindeki kâğıtlara göz gezdirirken, kısa bir an bana bakıp cevap vermişti.

Ben de yatağa otururken içimden bir sese bugün konuşmaya hevesli olduğunu söylüyordu, bu yüzden şu anı elde edebileceğim en son fırsat olarak düşünüp kaliteli sorular soracaktım. ''Neden? Sonuçta bu her kibar insanın yaptığı bir şey,''

Kâğıtları karıştıran elleri saniyelik bir sekteye uğrayarak durduktan sonra, sessizce işine devam ederken yine o büyüleyici çarpık gülüşü yüzüne yayıldı. O kadar saçma bir hareketi, nasıl ilahlaştırabildiğini konu alacak yüzlerce makale yazılmalıydı.

NEFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin