5. Ufuk Çizgisi ♣

2.2K 156 29
                                    


Zihnim yoğrulmuş, bol malzemeli hamur misali karmakarışıktı, hamarat bir aşçının kaslı kollarında saatlerce işlenen beynimin içinde her türlü madde ve düşünce vardı. Hepsi de zihnimi bulandırmak amacıyla birbirlerine sataşıyor ve katlanması zor acılar yaratıyorlardı, kafatasım çatlıyor gibiydi.

Gözlerimi açıp içinde sarı taneciklerin yüzdüğü seruma baktım. Artık ne olduğunu sorgulamaktan bıktığım sıvı, bileğime takılan iğne yardımıyla vücuduma enjekte ediliyordu. İçinde günlük enerji ihtiyacımın tamamlanması için takviye vitaminler, kemoterapi süreci için gerekli indüksiyonlar olduğunu tahmin ediyordum. Henüz kemoterapinin en ağır evresine geçmemiştim, şimdilik damardan aktarım yapılabiliyordu ama bu da bir çözüm getirmezse son çarenin ne olacağımı çok iyi biliyordum; göğüsten takılan port. Doktorlar, başından beri port takmamı; çünkü tedavimin sürekli tekrarlanacak ilaçlardan ibaret olacağını söylemiş, portun amacını ince ince anlatmışlardı. Damardan yapılan enjeksiyonlar, bir süre sonra damarı zedelediği için cerrahi bir operasyonla kalbe yakın atardamara küçük, basit bir makine takılıyordu. İçime bir makine yerleştirmesi fikri, beni daha o saniyede şoka uğratmış, anlık bir felç geçirtmişti. Düşündükçe başımdan buzlu su dökülüyormuş gibi hissediyordum. Sırf bu korkum yüzünden damarlarımdaki yanma hissine, kabarmalara, şişkinliklere katlanıyordum zaten. Kalan damlaların bitmesini, bedenimde fiziksel ağırlık haline gelen düşünceleri çözümlerken beklemeye başladım.

Dün daha önce hissetmediğim kadar yorgun olmama rağmen inat edip saatlerce orada oturmuştum, ki Deniz'le oturmanın bir heykelin yanında durmaktan farkı yoktu. İşin tuhafı Deniz, güzel bulduğu kadını benim gibi hasta ve çirkin bir kızla izlemişti. Neden arkadaşlığa zorlandığı birini bu kadar önemsiyordu? Hem arkadaşlığa zorlanmak hangi mazerete dayanarak mantıklı kabul ediliyordu? Kesinlikle bu işin altında yatan kirli nedenler vardı. Önsezilerim diğer bir deyişle mantığım bu konuyu araştırmam için beni dürtüklüyor olsa da kimsenin işine burnumu sokmaya niyetim yoktu. Deniz'in, rahatlığımı irdeleyecek bir davranışı ortaya çıkmadığı sürece yanımda bulunma sebebini umursamıyordum.

Sorumsuz bir çocuk olarak annem halkında bildiğim tek şey ise bu akşam hastaneden çıkacak olduğuydu, ve iyiydi. Rutin hamilelik sürecinde karşılaşan, hafif bir kanama geçirmişti.

Ailemle vakit harcamamak için elimden geldiğince çabalıyordum, tek sebebi bana bağlanıp yokluğumda gözyaşı akıtmalarını kabullenemiyor olmamdı. Yaşamla ölüm, kollarımı esir almış ve beni kendi taraflarına çekmeye çalışıyorken ümitlenmem garipti, ikisi de güçlüydü. Ben ağacın kopmak üzere olan bir elmasıyken ailemin bana tutunmaları ne kadar mantıklıydı? Bana bel bağlamaları daldan kopmamı duygusal olarak çıkmaza sokacaktı ki bu yüzden tüm duygularımı kendime siper ederek ailemi benden uzak tutuyordum, beni anımsayıp gülecekleri ya da ağlayacakları bir anı bile yaşatmaya fırsat vermemiştim. Onlara göre kötü bir evlat olabilirdim, haklılardı. Yine de onları geride hayal kırıklıkları içinde bırakmak istemiyordum.

Biten serum şişesini hemşire çağırmaya gerek duymadan çıkarıp doğruldum, beynimin içinde durmadan tepinen teletabiler vardı kesinlikle. Buldukları ilk fırsatta zihnime sızarak arsızca geziniyorlardı. Beynim halka açık bir davet standı da olabilirdi, önüne gelen çadırını kurup otlanıyordu.

Ayaklarımı yataktan sarkıtarak odanın dönmeyi kesmesi için bir süre bekledim. Etrafta uslanmaz zihnimin hayal ürünü olan mor kuşlar uçuşuyordu, böyle giderse kafayı yiyecek ve onlara simit atmayı bile deneyecektim. Mor kuşlar kanatlarını açıp teker teker yok olduğu sırada zihnime yerleşen yapılacaklar listemi bir düzene sokmaya çalışıyordum.

Üstümü giyinmeli, ailemi bulmalı ve eve gitmeliydim.

Evet, doğru. Hapis hayatına mahkûm edilen Ada, kırk yılda bir kendisine de gülen özgürlükten nasibini alacaktı. Bir gecelik özgürlüğümü doyasıya yaşayacaktım.

NEFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin