Gözlerimi delercesine yansıyan güneş ışıklarını umursamamaya çalışarak yatağıma biraz daha gömüldüm.
Bütün haftamı Yazma Becerileri klübünde kitap okuyarak ve Mehmet hocanın güzel sesinden Türk Musikisi dinlemek zorunda kalarak geçirmiştim. Ama bundan şikâyetçi değildim.
Yatağımda gerindim ve yastığıma daha sıkı sarıldım. Komidonda ki saatime baktım. Okula geç kalmıştım.
Ayaklarımı yorganın altından çektim ve yatakta ayaklandım. Kollarımı gerdim ve tuvalete sürünmeye başladım. Hâlâ uykum vardı ama okula gitmeliydim.
Tuvalete varıp, ayna da ki görüntümle karşılaşınca yüzümü buruşturdum.
Düşüncelerimi savurarak musluğu açtım ve ellerimi suyun altına tutarak yüzümü yıkadım. Tuvalette işimi bitirdikten sonra odama gittim ve dolabımın karşısına geçtim. Siyah bir pantolon giyip, siyah yarım kol bluz giydim. Saçımı uğraşmadan tuhaf bir biçimde bağladım. İçine bir defter, kalemlik ve okuma kitabımı koyduğum siyah sırt çantamı aldım. Yine sürünerek odadan çıktım ve anneme iliştim. Telefonuyla oyun oynuyordu.
"Çıktım ben." Dedim uykulu sesimle.
Annem bana gülümseyerek baygın bir bakışını yolladı.
"Okula geç kalma mevzusunu akşam konuşacağız. Görüşürüz." Dedi ve yanağıma öpücük kondurdu.
Ayağıma da siyah uzun tabanlı ayakkabılarımı geçirdim ve okula koyuldum. Büyük ihtimalle kıyafetim yüzünden öğretmenler benimle uğraşacaklardı. Ama altta kalacağımı sanmıyordum.Okula girdiğimde ilk ders bitmek üzereydi. Beklemek için kantine indim. Bir tane çikolata aldım ve bir masaya kurulup, yazmaya başladım.
"Niçin kadınım? Niçin? Gitme! Sensiz ben.. sensiz ben yapamam. Her şeyimsin sen benim!"
Yazdıklarıma bakıp dudağımı büzdüm. Beğenmemiştim.
Hafifçe karalayıp yeni satıra geçtim.
"Ki sen sevdiğim, bir dalgaydın denizde. Büyük, kuvvetli ve heybetli.
Ben ise minik bir taş parçasıydım öylece.
Yalnız, güçsüz ve korkak."
Peh, ilkinden daha iyiydi. Tekrar temiz satıra geçtim ve çikolatamı ısırdım.
"Ne tuhaf şey hayat.
Bazen bir bıçak gerekir son için.
Bazense sonunu çizemez, kaybolursun girdapta."
'Fena değil.' Dedim içimden ve çikokatamı çöpe atıp yazma becerileri sınıfına ilerledim.
Ama bir şey gözüme çarpmıştı.
Şelale, drama sınıfında prova yapıyordu.
İlk önce beni fark etmemesinden yararlanarak izledim onu.
Elinde ki tekstten okuduklarını, ustaca salıveriyordu biçimli dudakları. Mimikleri ve el hareketlerini güçlü birine benzetmeye çalışıyordu.
"Ey hayat! Meydan okuyorum sana! İncitemezsin beni! Yok edemezsin! Ben buradayım! Tam karşında! Ecelin benim! Burada-"
Kapıyı tıklattım. Yarım ağız gülümsedim.
Bölmüş olmama sinirlenmiş olacaktı ki, kaşlarını çattı bana.
"Bir şey mi vardı, Lâl?"
"Hiç. Seni izlemek hoşuma gitti. Aman dikkat et hayat yenmesin seni." Dedim ve sırıttım.
"Omon dokkot ot hoyot yonmoson sono. Salak. Ne anlarsın sen sanattan?!" Dedi ve baygın bakışlarını camdan gökyüzüne çevirdi.
"Âşk da bir sanat dalıdır. Sevmek de yetenek gerektirir. Herkes sevemez delicesine, azizim." Dedim ona yaklaşırken.
"Siz sevebilir misiniz delicesine?"
"Sevmemek tercihimdir, azizim. Yara almak kolaydır, Aşk'ta." Dedim ve gözlerine baktım.
Boyu gerçekten kısaydı. Ona tepeden bakıyordum.
"Haklısınız, sevmek zor zanaat." Dedi ve kaçtı karşımdan, hızlı adımlarla.
Bense kalakaldım öylece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaldırım Taşları
Não FicçãoSen ve ben sevgilim; iki farklı caddede aynı yerinden kırılan, aynı köşesinden çiçeklere yer açan kaldırım taşları gibiyiz.