XI

241 11 1
                                    

Lâl

Saatlerdir yere çökmüş, ağlar haldeydim. Günün yavaş yavaş ağarması evimin içini aydınlatıyordu, aynı Şelale'nin kalbimi aydınlatması gibi. Benim kalbimi böyle ışık dolu, pırıl pırıl hale getirmişken birden çekmişti güneşini ve işte şimdi benim içim laranlık ve boşluktan ibaretti. Yavaşça oturduğum yerden kalktım ve Şelale'nin numarasını tuşlayıp, mesajımı gönderdim. Göreceğinden ümitvar değildim, ama sadece şansımı denemek istemiştim. Hazırlandım, en güzel giysilerimi giyip saçlarımı güzelce taradım. Gözaltı morluklarımı kapattım. Gittiğim yere güzel gitmeliydim.

Şelale

Cebimdeki telefon titrediğinde annemlere çaktırmadan odama geçtim. Lâl'in neden bu mesajı attığını anlamamıştım;
"sana veda edeceğim, lütfen gönderdiğim adrese son kez gel"
Mesaj bundan ve bir yer bildiriminden ibaretti. Annemleri şüpheye düşürmemek için bahaneler düşünmeye başladım. En tatlı gülümsememi takınıp babamın yanına gittim;
"Babacım, Açelya edebiyat çalıştırmam için onlara çağırdı beni. Sadece 1-2 saatcik dışarı çıkabilir miyim?"
Yalanımın ortaya çıkması son damla, yani felaketim olurdu.
Babam gözleriyle yüzümü şöyle bir süzdü, "tamam" dedi. "Ama telefonun açık olsun."
Teşekkür edip hemen odama geçtim ve bir çırpıda hazırlandım.

Lâl

Uçurumun kenarındayken, insan ne kadar yalnız olduğunu ve aslında tüm değer verdiği şeylerin pamuk ipliğine bağlı olduğunu anlıyordu. İçi acıyla kavrulurken atacağı bir adımın her şeyi sonlandıracağını biliyordu, ama kimse derdinden kurtulmak için dünyevi zevklerden vazgeçme cesaretinde bulunmuyordu.
Ben uçurumun kenarında oturmuş denizi izlerken telaşlı birkaç adım sesi duyuldu, sonra şiir gibi sesinden adım;
"Lâl!"
Oturduğum yerden ayaklandım ve karşısında dikildim,
"Teşekkürler geldiğin için."
"Ne işin var burada?" Dedi telaşla,
"Hayrola, korkuyor musun ölüp gitmemden?" dedim gülerek, gözleri öfke doldu.
"Sen korkmuyor musun ölüp gitmekten?"
"Yok" Dedim bir çırpıda, gözlerine bakarak.
"Sana veda etmek istedim, yalnız sen kalmışsın hayatımda vedaya değecek. Gerçi senin hayatında hangi yerdeyim bilemesem de.."
"Annemin yaptığı şey için özür dilerim, seni arayıp özür dileyecektim ama sen daha önce davrandın." Dedi, kızgınlıkla konuştum,
"Şelale bölme lafımı, değiştirme konuyu. Neredeyim senin içinde?"
Gözlerini kaçırdı.

Şelale

En çok korktuğum soruyla yüz yüzeydim şimdi, sahi neredeydi o benim içimde? Aklım her yanımı arama cesaretinde bulunuyordu işte, kalbim dışında. Sanki kalbimde büyük bir gizem varmış da aydınlatmak benim sonum olurmuş gibi...
"B-bilmiyorum ben" dedim kekeleyerek, "sorma böyle şeyler"
Lâl'in gözleri acıyla kavruldu.
"Peki" Dedi sadece ve kollarını doladı boynuma, sıkı sıkı sarıldı. Ben de kollarımı bedenine doladım. Dakikalarca sarıldık.
"Neden veda ediyorsun ki?" Dedim sonunda sorma cesaretini göstererek.
"Uzaklara gidiyorum işte." Dedi. "Kimsenin beni bulamayacağı, kimseyi tanımadığım bir yer" Dedi. İçimdeki ayaklanma bağırıyordu, 'beni de yanında götür'  diye ama ben ayaklanmayı bastırmayı seçtim.
Ayrıldık ve ben gözlerine bakarak, "pekala o zaman, hoşçakal" Dedim onu koruduğumu sanarak. Annemden, babamdan, kendimden...
Gözlerime acıyla baktı ve ben arkamı döndüm, yavaşça yürümeye başladım.

Lâl

Şelale arkasını dönüp yürümeye başladığında, elim belimdeki silaha gitti. Onun arkasını dönüp gidişi, benim son anım olarak kalacaktı. Namlunun ucunu göğsümün ortasına dayadım ve haykırdım;
"Şelale! Ben yalnız seni sevdim!" Şelale durdu. Arkasını bir anda döndü ve korkuyla titredi.

Kaldırım TaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin