bir zamanlar tanıdığım çocuk. kendisi hiç görmediği için tüm dünya da rüya görmüyor sandın. tek değildin, çok da değildin. sabahla geceleri karıştırma. kalbin hasta değil. kendi izini buldun diye dikişlerini kaybetmedin. ödün koptuğunda sımsıkı tuttuğun muskalar yeri geldi tahriş etti etini. yine de çıkartmadın. neden elini bıraktıklarında tüm duaları bileklerine yatırdın? korkma, yerini yadırgama. güneşi senden taraf da sanma. dünyada kim kimden yana. uyu artık. uyu.
beni bırakın canım. bırakın.
"Gürbüz!" diye bağırdı arkamdan birisi. Adını unuttuğum okyanus. Ardımda kal, duyma kimseleri ve içinde çağla.
Olduğum yerde put gibi dururken yanımdan koşturarak geçiyordu sokak çocukları. Çığlıklar arasında kaldım, gülüyorlardı, birbirlerine bağırarak bir kuşun peşine koşuyorlardı. Parmaklarım kangren tutmuş gibi, yolun ortasında unuttum yürümeyi. Ölmeye ramak kalmışken unutmak yaşamı. Gözlerimin bir arabanın ışıkları yüzünden yanmasıyla kenara, kaldırıma yalpaladım. Birisi elimden tutarak daha da kenara, ağacın altına çekti bedenimi. Buz tutmuş parmaklarımı araladı. Gözlerinin içinde siyah siyah dövmeler olan falcı, avuç içlerimdeki izleri tırnaklarıyla kazıdı.
"Dikkat et," kahkaha atmaya başladı. Yüksek sesle. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki sesini anca duyabildim. "Dikkat et, canavar! Senin lanetin burası." bir eli ağaçta durduğu için orayı kastediyor sandım fakat iki saniye sonrası elleri hızla göğsüme çarptı. "Bir gün görmezden geldiğin duvarlar üzerine yıkılacak, korktuğu maktullerden köşe bucak kaçan zaman, midesi ölü ruhlar kazanı tanrılar... ağzında dolandırdığın ekşiliklere dikkat et! Dikkat et canavar! Kalbini çiğniyorsun."
Gözümün önünden kayboldu hayalet. Tutunduğu ağaç kenara yıkıldı. Ve bastığım her oymak açılmaya, dökülmeye başladı.
"Jungkook, uyan!"
"Dikkat et, canavar..."
"Ben senin canını sonsuza dek yakmak için gönderilen bir hastalığım ve sen bana yaşıyorsun, beni senin öldürdüğünü bilmeden."
"Güzelliğim, hadi ne olursun, uyan artık."
"Şarkı ve şarkısını bile isteye yakıyor dünya, ikimiz için de kısa değil mi ömür, dikkat et zaman."
"Uyusun da büyüsün..." kıkırtılar tanıdıktı, kızıl gözler bir ateş olup düşüncelerime sıçradı. "Büyüsün ve ölsün, ninni."
Sesi takip etmeden duramıyordum. Bilincim kayıp gidiyor, kopuyor ipim. Taehyung'un yüzündeki izi onu tanıdığım süre boyunca ilk defa, rüyamda görüyorum tüm detaylarıyla. Uzanıp öpmeye kıyamadığım o iz dudaklarım oluveriyor. Ona bu izi ben veriyorum.
"Ardında bırakırken seni zaman, onun buruşmuş eylemsilerini izlerken anlayacaksın limonun ekşiliğini ve kalbin acılığını. Ellerini sakla, canavar. Alenen çalacaklar senden ve gün gelecek, parmakların senin olmaktan vazgeçip bir başkasını sahih bilecek. Uyuduğun rüyayı mı gerçek, uyandığın dünyayı mı vazife bileceğine karar ver. Gök yıkılır, dünya durulurken."
Düş görüyorken başka rüyaların sarmalı arasında. Hırsla uyandırıldım, başıma yağan suyu yağmur sandım. Sımsıkı sarılan kollar yüzünden görüntüyü seçemedim. Kendime gelmem dakikaları alırken karşımdaki beden sabırla bekledi. Gözyaşlarımı sildi. Saçlarımı düzeltti. Ellerimi öpecek gibi olduğunda irkilerek geri çekildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zamanın ütüsü bozulmuş yakası
Romanceyankılanan bir ağrı gibi gittiğim her yerde duyarken seni. içime taşıyorum, bulanıyor, ben seni yaşıyorum. gülüyor, chevkso. "sen aşkı yaşamıyor, ölüyorsun." diyor. ben seni bugün denize bırakıyorum. yıldızlar dökülüyor. bilmiyorsun, dünya hatırımı...