-çağatay ulusoy: mutlu sonsuz
'
Ağır adımlarla okulun koridorunda yürürken yüzümde, dudaklarımdan silemediğim bir gülümseme vardı. Nerden geliyordu bu mutluluğun kaynağı? Bu halimin tek sebebi galaksi gözlü bir çocuk muydu? Sanırım öyleydi. Her ne kadar kabullenmesem de o bana iyi gelmişti. Anlaşılması güç geliyordu. Sadece bir kere görmüş olduğum çocuk nasıl beni bu kadar mutlu edebilmiş, yıllardır hiçbir duygu belirtisi göstermeyen kalbim bu hasret kaldığı hisse bu kadar sıkı bağlanmıştı. Bu çocuğun bendeki etkisine gerçekten inanamıyordum. Adımlarım sınıfının önünde durduğunda göz ucuyla içeriye baktım. Sınıfta değildi. Bakışlarım bu sefer koridorda gezindiğinde karşıdan gelip yanımdan geçen herkesle göz göze geliyor olmam onları şaşırtıyordu. Ya adımları hızlanıyordu ya da durup gözlerimin içine bakıyorlardı. Sanırım, cidden dışarıdan korkutucu ve ulaşılmaz birisi olarak gözüküyordum.
Sınıftan çıkan bir kıza yavaşça seslendim. "Jeongguk nerede?" Kız sadece gözlerimin içine bakıyordu. Ne bir şey söylüyor ne de gözlerini kaçırıyordu. "Jeongguk'u soruyorum..." sert bir ses tonuyla lafımı ikilememle kız başını sallayarak dudaklarını yaladı. Koridorda etrafına bakındıktan sonra sınıfa başını uzattı. Jeongguk burada olsaydı sana neden sorardım ki. "Aranın başından beri onu gör-ah işte geliyor." Eliyle başımın arkasını işaret ettiğinde dudaklarım istemsizce kıvrılmıştı. Sonunda onu dünden sonra ilk defa görecektim. O bulutsuz parlak gözleri sanırım özlemiştim. Bedenim yavaşça arkaya döndüğünde gözlerinde yıldızlar yerine fırtınalar gördüm. Gülüşüm anında solmuştu. Avuç içlerim kaşınmış, kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı. Yanında gördüğüm iki çocuk ise bu sinirimin kaynağıydı.
"Gidip profesör ile konuşarak Taehyung'un danışmanın olmasını istemediğini söyleyeceksin anlıyor musun Jeongguk?" Çocuğun sesini alçaltmadan söylediği cümleyle kaşlarım gerilmeye başlamıştı. Bu çocuk kendisini kabadayı falan mı sanıyordu. Sanırım onu döversem bu pislik dünyada hiçbir şey değişmezdi. En azından Jeongguk hiçbir sorun yaşamazdı. "O beni seçtiğini söyledi. Nasıl gidip profesöre istemediğimi söyleyebilirim? Değiştirmek istemiyorum." Jeongguk her ne kadar zorbalığa uğruyor olsa da asla laflarında geride kalmıyordu. Sanırım tek amacı kavgalara karışmadan sakin bir üniversite hayatı geçirmekti. Böyle insanların arasında bunu yapması ne kadar zor olsa da. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Ben değiştir diyorsam değiş-" "Hey!"
Tüm gücümle sanki koridordakilerin dikkatini çekmiyormuşum gibi bağırdığımda, ortalıktaki; kulağıma gelen uğultulu sesler kesilmişti. Ellerimi ne zaman yumruk yaptığımı bile fark etmemiştim. Ağır adımlarla onlara adımladığım sırada Küçük ile göz göze geldiğimde yıldızlarının birer birer gözlerine yerleşmesiyle gülümsemiştim. Dudaklarını birbirine bastırarak kafasını eğdi. Etrafındaki olan hiçbir şey umurunda değildi. Odağı sadece bendeydi. Bakışlarım yanındaki çocuğa kaydığında gülüşüm solmuş normale dönen kaşlarım saniyesinde tekrar gerilmişti. "Sen... Jeffrey Benjamin'in sözünü biliyor musun?" Bilmediğine adımın Taehyung olduğu kadar emindim ama nezaketen soruyordum zaten. Çocuk gülerek omuz silkip yanındaki arkadaşına bir bakış attıktan sonra tekrar gözlerini bana dikti. "Kim olduğunu bile bilmiyorum." Böyle kötü kalpli birisinin bu altın sözleri bilmesinin imkanı yoktu zaten. Yanımdaki Küçük dikkatle beni izliyordu, üzerimdeki bakışlarını hissedebiliyordum. Yüzümü ona çevirip gözlerinin içine baktıktan sonra karşımdaki çocuk gibi omuz silkerek dudaklarımı yaladım. Gözlerimi kısarak çocuğun göz bebeklerine bakmaya başladım. Yanımdaki Küçük kadar açık bir kitap olmasa da hislerini az çok anlayabiliyordum. Kesinlikle korkuyordu...
"Başkalarını her zaman aşağıya doğru itiyorsanız, asla yüksek zemine ulaşamazsınız." Sanırım sesim az önceki gibi yüksek çıkmış olmalıydı ki, etraftaki insanların kıkırtıları kulağıma doluyordu. Göz ucuyla yanımdaki Küçüğe baktığımda o da elleriyle gülüşünü gizleyerek gülüyordu. Gülüşünden sanki yıldız tozları düşüyor düştüğü yeri kutsuyordu. Boşuna o güzel gülüşü saklıyordu. "N-ne?" Karşımdaki çocuktan gelen sesle odağımı ona çevirdim. Hak ettiği muamele buydu. O nasıl Jeongguk'a herkesin içinde istediği söyleyebiliyorsa bunu ben de yapabilirdim. Yanındaki arkadaşı eliyle ağzını kapatarak garip sesler çıkarmaya başladığında karşımdaki çocuk ona bir omuz geçirdi. "Kim Taehyung... Kendini bir şey mi sanıyorsun?" Dudaklarımdan kaçan kahkahayı engelleyememiştim. Ben mi kendimi bir şey sanıyordum. Beni bu seviyeye getiren sizdiniz. Ben size dönüp göz ucuyla bile bakmazken beni yücelttiniz. Şimdi de bu halime katlanmak zorundasınız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ya' Aburnee |taekook|
Fanfiction"Benim biricik küçüğüm. Seni dünden daha çok, yarından daha az seviyorum. Ama seni en çok bugün seviyorum..." "Bu söz kimin peki?" "Bu söz ise Kim Taehyung isimli bir aşığa ait küçüğüm. Ne ünlü bir yazar ne de ressam. Sadece, fazlaca aşık bir adam...