Ya' Aburnee Arapça sevdiğin kişi olmadan yaşamanın hayal bile edilemez olması sebebiyle, ondan önce ölme durumudur.
Shakespeare'in Romeo ile Juliet'i ile duygulanabilir ya da muhteşem Winnie the Pooh'dan Ya'aburnee kelimesinin anlamını basitçe açıklayan şu sözleri alıntılayabiliriz: "Eğer sen yüz yaşına kadar yaşayacaksan, ben yüz eksi bir gün yaşamak istiyorum, böylece asla sensiz yaşamak zorunda kalmayacağım."
-sufjan stevens: fourth of july
'
Taehyung gözyaşlarıyla okuduğu mektubu elinde buruşturarak yürümeye başladı. Zihninde yer edinen Jeongguk'un evinin yolunu yürüyordu usulca. Kafası yerine gelmiş miydi belirsizdi. Hiçbir şey düşünmüyor, sadece yürüyordu. Dakikalarca yürüdü. Arada yürüyüşü bacağının acısıyla yavaşladı. Yanağındaki çiziklerin rüzgar sayesinde yüzünü sızlatmasıyla suratını ekşitti. Ensesine gelen saçları bu sefer boynundaki çiziklere hafifçe değişiyle canını yaktı. Evin önünde duraksadı. Hiçbir şey hatırlatmıyordu bu ev ona. Tüm anıları silikti. Etrafına bakındı birkaç saniye. Görüş açısına giren saksı ile yere çökerek saksıyı kaldırdı. Anahtarı görmesiyle alt dudağını ısırdı. Mektupta yazanların gerçek olması canını acıtıyordu. Anahtarı alarak hafifçe burnunu çekti. Yağmur hala yağmaya devam ediyordu. Anahtarı yuvaya sokarak çevirdiğinde derin bir nefes aldı. İçeriye adımlayarak lambayı açıp etrafına bakındı birkaç saniye. Silik anılar yerlerine oturmaya çalışıyordu.
'Çantamı bırakıp geliyorum bayım.'
Jeongguk'un sesi doldu kulaklarına. Etrafına bakındı birkaç saniye. Yavaşça yatak odasına ilerledi. Göz ucuyla odaya baktı. Sertçe yutkunarak korktuğu tarafa bakışını çevirdi. Kilitli odaya... Elindeki anahtarı avcuna bastırarak kapıya yaklaştı.
'Ne yapıyorsunuz bayım?'
"Sadece, odayı merak ettim. Bu odayı ne için kullanıyorsun?"
'Önemsiz bir oda. Sadece, kimsenin girmemesi gerekiyor.'
Elindeki anahtarı yavaşça yuvasına taktı.
"Kimsenin görmemesi gereken bir şey mi var?"
'Hayır, sadece... Belki bir gün görürsünüz bayım. Şimdilik orada ne olduğunu boşverin.'
"İçeride ne olduğunu bu kadar hızlı öğrenmek zorunda mıydım Jeongguk..."
Dolan gözleriyle anahtarı çevirdi. Sertçe yutkunarak kapıyı açtı. İçeriye usulca bir adım atarak duvara bakınıp ışığın yuvasını bulduğunda ışığı açtı. Gözlerini birkaç saniye kırpıştırarak açtığında sertçe yutkundu. Odada sadece bir masa ve sandalye vardı. Duvarlarda Taehyung'un portre çizimleri ve giydiği kıyafetlerin birkaç taslağı dolanıyordu. Bakışlarını pencereye çevirdi. Simsiyah bir perde takılıydı. İçeriyi kimsenin görmemesi için... Ağır adımlarla masaya yaklaştı. Masada iki defter ve kurşun kalem duruyordu. Defterlerin birisi siyah diğeri ise beyazdı. Siyah defterin üzerinde 'Kim Taehyung'um kurtarıcım' beyaz defterin üzerinde ise 'Jeon Jeongguk'un günlüğü' yazıyordu. Elleriyle sandalyeyi sertçe tutarak sıktı.
Birkaç saniye boş gözlerle defterlere baktıktan sonra sandalyeye oturdu usulca. Titreyen elleriyle siyah deftere uzandı. Yavaşça ilk sayfayı açtı.
Ben Jeon Jeongguk, yemin ederim ki suçsuzum. Ben sadece aptal bir aşığım. Takıntı derecesine getiren bir aşık... Güzelliğiyle gözlerime bakarak onları kutsama görevini bile kabul etmeyen benden büyük bir beyefendiye aşığım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ya' Aburnee |taekook|
Fanfiction"Benim biricik küçüğüm. Seni dünden daha çok, yarından daha az seviyorum. Ama seni en çok bugün seviyorum..." "Bu söz kimin peki?" "Bu söz ise Kim Taehyung isimli bir aşığa ait küçüğüm. Ne ünlü bir yazar ne de ressam. Sadece, fazlaca aşık bir adam...