yıldızların sönüşü

733 77 82
                                    

-balmorhea: remembrance

'

Onunla biraz daha parkta oturduktan sonra vedalaşmıştık. Yanağıma güzel dudaklarıyla kutsal bir öpücük bırakana kadar sakindim. Sonrasında ise bana güzelce gülümseyip yanağımı okşadıktan sonra arkasına bakmadan gitti. Onu evine bırakmayı teklif edecektim. Ama öpüşüyle o kadar kutsanmıştım ki, hizamdan ayrılana kadar aklıma bile gelmemişti söylemek. Eve gider gitmez de uyumuştum. Onunla rüyalarımda buluşmak istiyordum...

Tanrı beni seviyordu. Rüyamda biriciğimi görmüştüm. Beni güzel elleriyle nasıl güzel seviyordu... Hayatımdaki en huzurlu uykuyu çekmiştim. Sürekli kabuslarımın uykumu bölüp beni kan ter içinde uyandırdıkları gecelere nazaran o kadar mutlu uyumuştum ki, yüzümde resmen güller açıyordu. Jeon Jeongguk isimli biraz bilge, biraz çocuksu ama en çok da tertemiz kalpli bir çocuğa vurulacağımı; ona vurulup intihardan vazgeçerek onu hayatımı korumak için adayacağımı kim tahmin edebilirdi ki? Hayatıma güneş gibi doğup beni zihnimin köhne zifiri karanlıklarından aydınlatarak çıkartıp, beni ona kavuşturmuş olmasına inanamıyordum. O kadar güzeldi ki... Aşk sarhoşu oluvermiştim resmen. İsmini duyar duymaz tüylerim diken diken olmuştu zaten. Bir de onu görür görmez o güzel parıltılarında takılı kalmıştım. Onun gibi bir güzelliğe vurulmaktan başka bir çarem yoktu. İğrenç dünyanın tek katlanılabilir yanıydı benim Küçüğüm.

Mesela ilk defa birisi hakkında meraklıydım. İlk defa birisini daha da tanımak, çocukluğunu dinlemek, sevip sevmediği şeyleri ezbere bilmek istiyordum. Zihnimde yazarlar ve şairler harici tek bir kişinin anıları ve bilgileri dolup taşsın istiyordum. Artık aşkı okuduğum kitaplardan ve şiirlerden görmek değil Jeongguk ile yaşayarak kendim bizzat tatmak istiyordum. Ona her saniye fena halde aşık oluyordum.

Nadir anlarda şiir yazan ben güneşin doğuşunu selamlayana kadar ona şiirler yazmak, sadece manzara karalayarak boyamak yerine sadece onun o güzel yüzünü resmetmek istiyordum. Dokunduğum her eşyaya onun sevgisini aşılamak istiyordum. Tuvallerimden ona olan sevgim dolup taşmalıydı. Ya da o kıytırık şiir defterime sadece onu anlatan beyitler yazılmalıydı. Ölüm kapımı çalana kadar o kapının ardında sadece onunla yaşamak istiyordum. Yaşadığım her şeyi unutarak sadece ona odaklanmak, tüm ilgimi ona vermek istiyordum. Ona sürprizler yaparak onu utandırmak, randevulara çıkartıp onu şımartmak istiyordum. Ona çiçek satın almak istiyordum mesela. İris çiçeği. Ona İris çiçeği alıp odamın kokusunu onun da sarmalamasını istiyordum. Onu güzel hediyelerle karşılayarak kızarmış yanaklarında parmaklarımı gezdirmek, küçük bir buse kondurmak istiyordum o allıklara.

Dün gece beni o yaralı olmasına rağmen güzelliğinden hiçbir ödün vermemiş o güzel dudaklarıyla nasıl da kutsamıştı. Asla görmediğim o cenneti nasıl da yaşatmıştı bana. Cehennemi bizzat yaşadığımı düşündüğüm bu dünyada bana cenneti göstermişti resmen. Tek bir hareketiyle hem de... Dudaklarından kana kana aşk şerbeti içmiştim dün gece. Ne güzel beni o güzel dudaklara hasret bırakmıştı. Şimdi ise dudaklarım kaşınıyordu. Tekrar kutsanmak istiyorlardı o günahkar dudaklarım. Bu zamana kadar yaşadığı tüm acılarını nahiflikle dolu dudaklarla unutmak istiyorlardı. Kirli vücudum, onun o güzel dokunuşlarıyla temizlenmek istiyordu. Belki de o kutsal dudakların arsız gezinişleriyle kutsanmak istiyorlardı.

Yatağımda oturmuş onun evinde çekindiğimiz fotoğrafı inceleyerek huzurla doluyordum. Fotoğrafına bile saatlerce bakabilirdim. Sadece birkaç saattir ondan ayrıydım ama aşk şarabı o kadar ağır gelmişti ki o güzel gülüşü de gözlerindeki parıltıları da resmen burnumda tütüyordu. Dün gece iyi ki fotoğrafımızı bana yollamıştı. Yoksa sadece zihnimdeki yansımasıyla özlemimi dindirmek zorunda kalabilirdim. İyi ki onunla fotoğraf çekinmiştik.

Ya' Aburnee |taekook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin