1. Benim Hikayem

81 7 9
                                    

Vahim bir ilişkiden çıkmaktan daha kötü bir şey varsa o da yeniden aşık olmaktır.

Şarkı: Sezen AKSU – SEN 🎶

Kızartma ve köfte kokularından daha fazla ayakta duramayacağımı anlamıştım, üstelik patateslerin sarısı gözümü alıyor, mutfaktaki havasızlık kusma hissimi uyandırıyordu. Benim ne işim var burada diye düşündüm yine ve yeniden. Kendime sözde bir soru sormuştum ama beni hiç bıkmadan usanmadan azarlayan iç sesim devreye girip beni alt etmeye başarmıştı yine.

“Salak Aslı Gönül ne işin olacak bu burgercide? Ercan yüzünden görmedin mi ebeni? Bi düşün bakalım.”

Doğru, benim durumuma yakışan tek kelime ”ebeni görmekti.”

Ercan mi kim?

Yaklaşık birkaç ay önce terk edildiğim ama aileme henüz söyleyemediğim eski kocam(!). Bense kıyıda durmuş giden geminin ardından hayallerine elveda diyen gözü yaşlı Aslı Gönül…

Benim hikayemin ana teması aldatılmak olmalıydı. Hem de öyle bir aldatılmak ki… Ama aldatılmak için önce biriyle ilişki yaşarsın, seversin, sayarsın tabi aptal çarpıntılar bir yana dursun varlığını, kendi adını bile unutursun karşında onu görünce. Ben de bir yıl bu duyguları hatırı sayılır bir şekilde yaşamıştım Ercan’la. Hem aşkı yaşadım -zannettim- hem de evlendim bu zat-ı muhterem(!) adamla.

Ne garip değil mi? İnsan başka ne ister ki… İnsanoğlu böyledir işte, bir şeye çok kafa yorunca odaktan uzaklaşamıyor, ondan başka herkese kapı duvar…

Ben yirmi beş yaşında bir hemşireyim daha doğrusu hemşireydim. Okuduğum şehir memleketimdi de aynı zamanda. Gaziantep Üniversitesi’nden üç yıl önce mezun olmuştum, özel bir hastanede çalışıyordum ayrıca bu yıla kadar babamın kanser tedavisiyle yakından ilgileniyordum. Dört yıl sağlık lisesinden sonra dört yıl da üniversite okumuştum. Mesleğimi babamla perçinledim diyebilirim. Ölümden, acıdan, kandan, kaybetmekten korkmamak bir yana dursun, hislerim beni terk etmişti. Çünkü elinden gelenin en iyisini yapmanın yanı sıra insan, elinden bir şey gelmeyeceğini de anlıyordu bu süreçte.

Babam kanseri yenmeden neredeyse bir yıl önce Ercan’a aşık olmuştum. Babam bu haldeyken aşık olamazdım, ben ondan başka bir erkek sevemezdim. Hep bunları tembihledim kendime. Ama gönlün gerçekten ferman dinlemediğini Ercan’ın güneş gibi saçlarında, deniz gözlerinde okudum, okudum ezberledim. Onu ancak böyle tasvir edebilirim.

Ayaklarını gıdıklayan tuzlu denizde koşarken güneşin batışında savrulan bedenim akşam olunca, vakit dolunca, iş işten geçince anladı cayır cayır yandığını. Denizin tuzu, güneşin ateşi yaktı geçti tenimi…

Bir gün iş çıkışı babamın ilaçlarını almak için hastanenin karşısındaki eczaneye gittiğimde görmüştüm onu ilk kez... Beyaz bir önlük giymişti ama eczacı değildi, bunu müşterilerle fazla ilgilenmesinden anlamıştım. Genellikle eczacılar orta yaşlı olup patron masasından sadece “hoş geldiniz” demekle yetinirlerdi. Kalfalar ise reçeteyi alır, kimlik numaranızı yazar veya hastanın sen olup olmadığını sorardı. Ercan de bana aynını yapmıştı. Hasta ben olmadığım için bir kağıda ismimi telefon numaramı ve kimlik numaramı yazmıştım. Diğer kalfalardan farklı olarak bilgileri bilgisayara yazarken klavyeye değil gözlerimin içine bakıyordu klavyenin tuşları suratımmış gibi. Utanmıştım… Hastalar hariç kimseyle uzun göz teması kuramazdım ben öyle. Yanaklarım ısınmış kalbim gereksizce ritmini değiştirmişti. İşte aşk saçmalığının bir özelliği daha, kalbiniz kendi iradenizden habersiz hızlanıyor, ritim değişikliğine uğruyor hatta elinden gelse bedeninizi terk edip sağda solda zıplamak istiyor.

Aslı GönülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin