"İnsan her daha kötüsü olamaz dediğinde geçmiş insana el öptürür."
Şarkı: Hande YENER – Acele Etme 🎶
Adam karşımda siyah bornozuyla bir heykel edasında dikiliyordu. Boyu neredeyse bir doksana yakındı ve insanın modellik yaptığını düşündüren geniş omuzlara sahipti. Sinekkaydı suratından sular birer birer intihar ediyordu. Kaşları kalın, gözleri kısık ve saçları siyaha yakın bir tondaydı. Adının Emir değil Emirbey olduğunu söylemişti. Bu da Aysel ablayla konuşmalarımı duymuş demek oluyordu. Adamı süzmeyi bırakıp bir açıklama yapmam gerekti.
“Ben çok çok özür dilerim, hemen kahvenizi koyup çıkacaktım ama kendimi tanıtmak istediğim için burada kaldım.”
“Sen Aysel’in yerine gelen hasta bakıcı mısın?”
“Yok hemşireyim ben, bugünlük annenizle ben ilgileneceğim.”
Adam anne lafını duyunca biraz gerilse de ifadesini düzeltti.
“Ben Aslı Gönül bu arada.”
Adam uzattığım elimi nazikçe sıkmış ve nazikçe bırakmıştı. Ve de ellerim yeni duştan çıkmış biriyle tokalaştığı için ıslanmıştı da. Avuç içlerimi siyah önlükle kuruturken adam dikkatle beni izliyordu. Sahi kaç yaşındaydı bu adam. Yirmilerinde toy bir delikanlı olmadığı belliydi. Adam cevap vermeyecek gibi duruyordu.
“Siz de Emirbey Beysiniz.”
Söylediğim şeyle kahkahası tüm odayı inletmişti. Evet ismi “bey” ile biten birine üstelik bu kişi patronsa sadece ismini söylemek biraz tuhaf olur diye yanına bir “bey” daha eklemiştim ama böylesi kulağa daha acayip gelmişti. Bu olay şeye dönmüştü: “Football ball”.
Ben lisedeyken İngilizce öğretmenimiz “Futbol topuna ne denir?” dediğinde ağzımı yayarak “Football ball tabii ki.” demiştim fakat öğretmenin beni küçük düşürmesiyle sınıftakilerin alaycı kahkahalarına maruz kalmıştım. Football hem top hem de bir spor dalı anlamına geliyordu bunu acı bir şekilde öğrenmiştim. Evet, benim gereksiz lise anılarımı okuduysanız hikayeye devam edebilirsiniz. :)
“Bana sadece Emirbey diyebilirsin Aslı Gönül, ikinci bir beyin lüzumu yok.”
Emirbey bana iki ismimle de hitap etmişti. Böylesi bir adam ve böylesi bir ses tonundan ismimi duymak hoşuma gitmişti. Çalıştığım hastanede de böyle yapılı genç doktorlar vardı ama hiç biriyle bornozlu bir şekilde bir köşkün saray yavrusu odasında yalnız kalmamıştım tabi. Aklımdaki saçma düşünceleri def ettikten sonra mutfağa inmek için Emirbey’den müsaade istedim.
“Sence o kahve içilebilir durumda mı Aslı Gönül?”
Adamın suratına bir iki saniye bakıp şaka yapmadığını anladım.
“E-evet…Haklısınız ben yenisini getireyim, soğumuştur.”
“İyi edersin.”
Odadan tepsiyle çıktığımda sinirlenmemiştim çünkü kahveyi getireli neredeyse on dakika olmuştu. Adam patrondu, çalışanlarla dolu bir evde soğumuş bir kahve içemezdi tabi. Elimde tepsiyle merdivenlerden inerken kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde benim inmemi bekler gibi duran az önce sözümü bölen genç çalışan karşımda dikiliyordu.
“Hayırdır Emirbey beğenmedi mi kahveyi?”
“Hayır.” dedim düz bir sesle.
“Dur tahmin edeyim, birinci yudumunda adam zehirleneceğini sandı ve seni bir güzel azarladı değil mi?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aslı Gönül
RomanceElimde kağıt, gözlerimde anılar, kalbime tonca ağırlık yüklenmiş bir acı. Dolandırılmıştım. "Her insan hayatta en az bir kez dolandırılır" diye bir söz okumuştum geçmişte bir gün. Keşke müstakbel kocam değil de tecrübeli bir hırsız tarafından çalın...