7 Ağustos 2022
Saat:00.30
Çizikli Sayısı:3
(Soyeon'ın ağzından)
Odadan odaya koşuştururken uzaklardan müziğin belli belirsiz sesi kulaklarımızı dolduruyordu. İnsanlar çoktan toplanmış, konser neredeyse tamamen başlamıştı. Ilık gecenin karanlık örtüsü yanıp sönen renkli ışıklarla yırtılıyor gibiydi. Doğam gereği olarak böyle ortamları hep çok sevmiştim.
Çıkmamıza daha vardı, biliyordum fakat yine de içimdeki heyecanı bastıramıyordum işte. Üstümü başımı gözden geçiriyor, oturuyor ve tekrar kalkıp dansımın figürlerini tekrar ediyordum.
En sonunda Yuqi buna dayanamamış olacak ki, kollarını kavuşturarak uzun bir iç çekti. Bunu bir uyarı gibi algıladığım an aynada kendime bakmayı keserek ona döndüm.
"İyi görünüyorum değil mi?"
Kaşlarını çattı, belki de milyon kez sorduğum sorunun onu rahatsız ettiği belliydi. Haklıydı ama binlerce insanın önüne çıkacak olan o değildi, anlamasını beklemiyordum.
"Soyeon... Hadi artık diğerlerinin yanına gidip sıranı bekleyelim, ne dersin?"
Kararsızlıkla aynada üstüme son bir kez göz attıktan sonra "Gidelim," dedim. Birlikte giyinme odasının kapısından çıktık. Etraf oradan oraya koşuşturan, birbirlerine bağırıp çağıran insanlarla doluydu. Bu kalabalığın içinden, koridoru geçerek sanatçıların sahneye çıkmak için beklediği büyük salona girdik.
Yuqi elimi kavrayıp insanların arasından sıyrılarak oturmamız için yer buldu ve kıyafetlerimi bozmamaya çalışarak gösterdiği yere oturdum. Salonu gözlerimle taradığımda, aslında tanıdık bir yüz görmeyi ummuyordum; uzun boylu, siyah saçlı, üç çocukla birlikte etrafa bakınan,-yalan söyleyemem-yakışıklı beyefendiyi görene kadar. Sinir krizi geçiren beyefendi. Uykusuyla aşk yaşayan prenses.
Heeseung mu demişti?
Umursamamaya çalıştım ve başımı onunla göz göze gelmemek için Yuqi'ye çevirdim.
"Saçlarım bozulmuş mu?"
Uzun simsiyah, at kuyruğu halindeki düz saçlarımı elimle düzeltmeye çalışsam da Yuqi sinirle ellerimi itti.
"Güzel dedim sana kaç kere. Elleme şuna bozacaksın."
Hızlıca başımı salladım ve ellerimi kucağıma yerleştirdim. Sıranın bana gelmesine saatler vardı ve canım aşırı sıkılmaya başlamıştı. Yuqi telefonunu açmış kim olduğunu bilmediğim biriyle mesajlaşıp, yüzüne sinsi bir sırıtış yayılırken ben ise etrafa bön bön bakıyordum. Bir yandan şu Heeseung denen şizofren adam onu izlediğimi düşünmesin diye başımı başka yönlere çevirmeye çalışıyordum. Ama bit yandan da yine de kafam benden izinsiz tekrar onların olduğu yöne çevriliyordu.
Arkama yaslanıp kollarımı birleştirerek vücuduma gelen stresle bacağımı sallıyordum. İnsanlar gelmeye başladıkça salon iyice doluyor ve neredeyse oturacak yer kalmıyordu. Sadece benim yanımda üç kişilik yer boş kalıncaya kadar da insanlar salonu doldurmaya devam etti.
Başımı Heeseung ve yanındaki çocuklara çevirdiğimde bir kadınla konuşuyor olduklarını gördüm. Sarı, kısa saçlı ve onların yanında aşırı kısa boylu kalan bir kadındı. Yanlış görmüyorsam benim olduğum tarafı işaret ederek birşeyler söylüyordu. Heeseung'un gözleri benimkileri bulduğunda hızlı bir hareketle Yuqi'ye döndüm.
"Bana bak! Şuradaki dört adama baksana çaktırmadan. Tanıyor musun?"
Yuqi başını telefonundan kaldırarak salona garip bakışlar attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESCAPE: !DANGER! //ENHYPEN\\
Science FictionBinada alarm sesi yankılandı. Herkes birbirine korkuyla bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Etraf karanlık, hafif serindi. O an kanımız dondu. Ürpertici sessizlik yükseldi bir an, içinde birşeyler gizliyormuşçasına. Yavaşça, usulca, sinsice y...