02. 09. 2019
Bugün en sonunda görecektim. 10 yıldır bu anı bekliyordum, ayaklarımın titrediğini fark ettim buluşacağımız kafeye doğru yürürken, hiç bu kadar heyecanladığımı hatırlamyordum. İçeri girdiğimde ilk dikkatimi çeken o ela rengi gözleriydi. Süt kahvesi olan kıvırcık saçlarını sıkı bir topuz yapmış, dışarıya bakıyordu. Biraz onu izledim öylece, 10 yılın acısını çıkarıyordum. Sonra bana doğru dönüp el salladı. İster istemez üstümü düzeltmem gerekiyormuş gibi düşünüdüm ve parmaklarımı saçlarımda gezdirdim. Masaya geldiğimde ona sarılma girişiminde bulundum ama o kendini geri çekti.
"Sonunda geri döndün Canavar." dedi elini uzatarak. Elini sıktığımda içim kıpır kıpır oldu. Ben sıcağı hiç sevmem hatta nefret ederim ama onun elinin sıcaklığına sonsuza kadar ihtiyacım varmış gibi hissettim.
"Ben geri döndüm de, sen nerelerdeydin?" diye sordum, sırıtışımı asla gizleyemediğimin farkındaydım ama elimde olan bir şey değildi ki. İlk önce gözlerini kaçırdı. Sanki söylemek istemediği bir şeyler varmış gibiydi.
"İzmirdeydim, babamla." diye kısa bir cevap verdi. Hatırlıyorum, biz küçükken bahsetmişti. Babası İzmirliydi, hep İzmir'i ne kadar sevdiğinden konuşurdu. Her sene giderlermiş.
"İzmir'i çok seviyordun küçükken, hep bahsederdin. Annenle her sabah kalkıp simit pardon gevrek alırıyordunuz.'' dedim gülerek.
"Aslında İzmir'i değil, orada annemle olmayı severdim." dedi gülüyordu ama bu buruk bir gülümsemeydi.
"Bu sene annen sizinle değil miydi?" diye sordum, derin bir nefes aldı ve sustu. Off hayır, annesi artık hayatta değildi büyük ihtimalle. O yüzden burukça gülümseme almıştı yüzünü İzmir'den bahsederken.
"Çok bahsetmek istediğim bir konu değil." dedi sessizce.
"Özür dilerim, çok üzgünüm. Seni kırmak bu dünyada en son isteyeceğim şeydir Papatya." dedim yüzümü aşağı eğerken.
"Senin bir suçun yok nereden bileceksin ki." dedi ve ben bir şey diyemeden yanımıza bir garson geldi.
"Hoşgeldiniz, ne istiyordunuz?" diye sordu.
"Ben çilekli limonata istiyorum, yanına da iki top vanilyalı dondurma." diye cevapladı.
"Siz, beyfendi?" dedi bana doğru.
"Buzlu filtre kahve ve havuçlu kek." diyerek menüyü garsona doğru uzattım.
"Annem.." dedi. "Geçen yıl temmuz ayında kanserden dolayı hayatını kaybetti. Babam da İzmir'e geri dönmek istedi ama ben okulumda kalmak istedim hem zaten İstanbul'daki okullar daha iyi biliyorsundur, okul olmadıkça yanına gidiyorum. Başlayacağı zamana yakın bir gün ise İstanbul'a geri dönüyorum." dedi Papatya.
"Annen için çok üzüldüm başınız sağ olsun." dedim, annesi için çok üzülmüştüm çünkü küçükken annesini ne kadar sevdiğinden ve onun kahramanı olduğundan bahsederdi hep.
Sadece başını aşağı ve yukarı doğru salladı başla bir şey demeden.
"Peki, yalnız mı kalıyorsun? Yanında bir arkadaşın var mı?" diye sordum konuyu değiştirmek istercesine.
"Evet, bir arkadaşım ile kalıyoruz. İki kişiyiz, ismi Duygu. Babam ise 3 ayda bir İstanbul'a geliyor." dedi ve ben daha hiçbir kelime edemeden telefonu çaldı.
Telefonun ekranında 'Kayra' yazıyordu ve yanında kalp emojisi de vardı. Sevgilisi miydi? Ama olsa bana söylemez miydi? Niye söylesin ki? Hiç bu konuda konuşmamıştık, boş yere benim sevgilim var demezdi ya da kız olan bir arkadaşıydı, sonuçta Kayra unisex bir isimdi.
"Alo?" "Evet, geri döndüm." "Yok, şu an müsait değilim, küçüklük arkadaşımlayım, bayadır görüşmemiştik.." "Hayır, beni almana gerek yok ama birkaç gündür ulaşamıyorum sana." "Hımmm, kampta çok çekmiyor yani." "Akşam saat 8'de mi? Hayır, Duygu ile evi toplayacağız." "Tamam, tatlım. Görüşürüz." diyerek telefonu kapattı.
"Çok üzgünüm, çok uzun zamandır konuşamıyorduk." dedi mahcup bir şekilde.
"Hayır, sıkıntı değil. Sevgilin mi?" dedim dayanamayarak.
"Hı hı, aynı okuldayız öyle tanıştık." diye cevap verdi.
"Yani üç yıldır mı tanışıyorsunuz?" diye başka bir soru yönelttim. Onu tanımaya çalışıyordum sonuçta, böyle sorular sormam saçma kaçmazdı umarım.
"Aslında hayır. Ortaokul arkadaşım, çok yakın arkadaştık o zamanlar, beraber çalıştık aynı liseye gidebilmek için. 8 aydır beraberiz ama." dedi, yüzünde çok güzel bir gülümseme vardı. Saklayamıyordu bunu, Kayra'yı çok sevdiği belliydi.
"Ne güzel bir ilişki." dedim, gülüyordum ama bunun içten görünmediğine o kadar emindim ki.
"Eeeee, senin hayatında biri var mı?" diye sordu ve siparişlerimiz geldi.
"Hayır, yok" diye cevap verdim ve kahvemi içmeye başladım.
Biraz daha konuştuktan sonra mekandan çıktık.
"Şeyyy... Konuşmanızda duydum, evi toplayacakmışsınız. Gelmemi ister misin? Yardım etmek isterim." diye sordum biraz utanarak.
"Aslında olabilir, çok mutlu olurum." diye cevap verdi.
Bir an o kadar mutlu oldum ki, sanki dünya benim olmuştu. Beraber evine doğru yürümeye başladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canavar ve Papatya
Teen FictionÇocukluğundan beri birbirlerini görmemiş iki kişinin hikayesi