o burada mı? bölüm

38 4 0
                                    

Buraya ilk geldiğimde kalbim yorgundu. Buradan gittiğimde ise daha yorgun...
...

Bana hoşgeldin diyen sarışın çocuğa doğru bön bön bakıyordum.

Bakışlarımı arada etrafta gezdiriyor nerde olduğumu çözmeye çalışıyordum. Bütün vücudum gergindi. Buraya daha önce hiç gelmemiştim. Devasa bir kuş kafesinin içindeydim. Tavanı oldukça yüksek bir yerdeydim. Mavinin en açık tonu olan duvarları içimi ferahlatsa da üzerindeki kırıklar içimi daraltıyordu.

Gözümü tekrar bana az önce hoşgeldin diyen çocuğa diktim. Onda ilk farkkettiğim şey buz rengi gözleriydi. Oldukça kemikli yüzü ve buz rengi gözleri ona oldukça soğuk bir hava katıyordu. Saçlarını kumral ve sarı arasındaydı. Gözlerine tekrar baktım. Bu gözler bana öfkeli bakıyordu.

"Neresi burası?" Sesim aşırı derecede yorgun ve ruhsuz geliyordu.

İçimde bir yerde öfke vardı. Kendime geldiğimde deniz kızımın yanında olmayı hayal etmiştim. Şimdi ise hala nefes alıyor olmanın azabını yaşıyordum.

Oturduğum yerden yavaşça kalktım. İlk başta dengemi kuramasamda kısa süre içerisinde toparladım.
Karşımdaki adam ise alay edercesine hafif bir şekilde güldü. "Lavgis sana nerede olucağını anlatmadığını söyleme bana."

Duyduğum şeyi algılamaya çalıştım fakat bu cümlenin benim zihnimde açıklanacak bir yeri yoktu.

Kaşlarımı çattım. Ne tür bir oyunun içerisindeydim. "Ne gis?" Ne demişti o?  Daha da önemlisi ben niye bir kuş gibi kafesin içindeydim.

Karşımdaki adam ellerini arkasında birleştirdi ve kafese doğru bir kaç adım attı. "Bende bir ajanın kimliğini belli etmesini beklemiyordum tabi ki. Söyle emir aldığın insana atlantis kralı senin aksine krallığına önem verirmiş içindekileri tanır, kısacası bu numarayı yutmadı de." Sesi oldukça alay edercesine olsa da yüzü ise bir o kadar ciddiydi.

Ben ise dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum. "Buraya nasıl geldim ben?" Sabrım iyice taşmaya başlamıştı. Hoş taşsa bile burada nasıl bir tepki verebilirim bilmiyordum.

Diksiyonu ise beni baya etkilemişti ses tonunun kalın olması bir yana anlaşılır ve yavaş konuşuyordu. Dedikleri ise anlaşılmasına bir o kadar tersti.

Çenesi seğirdi. Sinirlenmiş miydi ? Peki neye sinirlenmişti beyefendimiz?

Gözleri beni delip geçercesine bakarken "bana bak evrenimi rahat bırakacaksınız! Yoksa sizi varolduğunuza pişman ederim." Diye bağırdı.  Bağırdı demek yanlış olurdu sesi yüksek değildi. Korkutucu şekilde sertti.

Bu kimdi ki bana bağırma cesaretini kendinde buluyordu?

E artık sabrım taşmıştı. Kafesinin ona doğru olan ucuna yürüyüp ona yaklaştım. "Asıl sen bana bak! Nerenin delisisin bilmiyorum. Burası neresi bilmiyorum ama o sesinin tonuna dikkat et! İki saattir yok şu evren yok şu kral diyerek beynimi ütülüyosun ilk önce kendi laflarının gerçeklik payına bak ondan sonra bana sesini yükselt!"  Sesim oldukça yüksek ve sert çıkmıştı. Sinirden ellerim titriyordu. 

Onun yüzündeki ifade ise kızmakla durmak arasında kaldı. Sorgularcasına bir süre beni inceledi. Kısa bir süre içinde yüzü cidden şaşkın bir ifade almıştı. "Nereden geldin?"

Derin bir nefes aldım. Bu ne biçim bir soruydu? Açık adres veremezdim. Burası İzmir miydi onu bile bilmiyordum. Bu yüzden daha ayrıntılı bir şey söylemeden "İzmir" dedim. Bu yanıtımla yüzü daha çok şaşkınlık ifadesini aldı.

Konuşmak için dudaklarını araladı.
Sesini yumuşak tutarak "Dünyadan mi geldin?" Diye sordu. Bu sorusunda tam olarak deli olduğunu anlamıştım.

Deniz kızının çığlığı duyulmaz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin