GENELDE KİMSENİN BİR HALT ANLAMADIĞI 1. BÖLÜM

13 3 1
                                    

Evet! Bu benim ergence olmayan (yani umarım...) yeni kitabım. Diğerinin de konusu güzeldi ama sanırım sadece dalga grçmek ve eğlenmek için yazdığımdan harcanmış oldu. Belki de sıkılmazsam baştan düzeltip düzgün bir şekilde yazarım ve yayınlarım. Ama büyük ihtimalle sıkılırım. Sorumsuz ve tembel olduğum için (bizim ana karakter gibi...) bölümleri ne sıklıkla yazarım ve atarım hiiiç bilmiyorum. Ama yaz tatili de geliyor yani öyle bol bol yazar ve atarım herhalde. Her ne haltsa işte. Fazla sorgulamadan ilk bölümü okuyun bence çünkü burada her şey çok belirsiz ve üstü kapalı anlatıyorum üstüne bir de... Yani diğer bölümü bekleyin. Umarım beğenirsiniz!

Sinyal

"O kadar uzun zamandır süzülüyorum ki sanırım yürümeyi unuttum. Bir balık gibi oradan oraya yüzüyormuş hissiyatı veriyor. Eğer Cass olsaydı 'En azından manzaran güzel!' derdi. Neill kesin 'Baş aşağı dururken tam bir aptal gibi duruyorsun! Gerçi normalde de aptal gibi görünüyorsun...' derdi. Uyuz. Ona böyle demem doğru mu? Cass ve Neill... Neden benim gibi boş bir insan yaşarken o neşeli ve işinde iyi kız yaşamıyor? Neill için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. O işinden pek memnun değil. Ama ciddiye alarak yapıyordu ve benim gibi sorumsuz da değildi. Ayrıca çok da başarılıydı. Hayat adil değil. Neyse sevgili günlük müdür nedir... her ne haltımsa. Görüşmemek üzere. Umarım bir meteor çarpar ve ölürüm."

Kamerayı kapattım ve boşluğa doğru fırlattım. Hiçbir şey olmuyor. Burada nesneler yere düşmüyor, yıldızlar kaymıyor, ve göz yaşlarımız akmıyor... Ama insanlar ölüyor ve ölmeye devam ediyor. İster uzayda ister dünyada veya bilmediğimiz başka galaksilerde yaşayın, ölmeye devam ediyorsunuz. Hepiniz şu an ölüyorsunuz. Yaşlanmak denen bir şey var değil mi? Hepimiz ölüyoruz sadece kimimiz daha yavaş, kimimiz ise böyle haketmediği şekilde erken ve acı verici biçimde ölüyor. Gerçekten de bu mu? Cesetleri şu anda boşlukta. Dünya'dan buraya bakıp "Şu manzaraya bak, ne kadar güzel!" diyen çocukların güzel dediği o manzara, büyük ihtimalle önlerinde ölmüş arkadaşlarımın cesetlerinin süzüldüğü birkaç alev topu -ki bunlar o "güzel" yıldızlar oluyor- ve hiçlik. Harika manzara! Yanmış vücutları yarı parçalanmış uzay kıyafetlerinin içinde öylece duruyordur. Tahmin ettiğim ihtimallere göre kimisi patlama yüzünden yanarak ölmüş kimisi ise dışarıya yırtık kıyafetleri ile çıktıkları için uzayın sıcak boşluğunda akciğerlerinin genleşerek patlaması yüzünden ölmüş olabilir. Tarif etmesi iğrenç ama gerçek. Bir de oksijensizlikten ölmüş olabilirler. Acı bir ölüm. Bir kıyafetin içinde çırpınarak ve etrafından yardım bekleyerek ölüyorsun. Umarım Cass onlardan biri değildir. Hayır, değil. Umuyorum ki değil. Sadece umabiliyorum. Birbirimizi göremedik bile. Neler olduğunu bile hatırlamıyorum. Çok fazla zaman oldu ya da olmadı... Onu da hatırlayamıyorum. Kamerayı boşlukta süzülürken tuttum. Kaydı devam ettirdim. "Üzgünüm Cass. Senin yerinde ben olmalıydım. Sen, belki ben olmasaydım yaşıyor olurdun. Ne yapmalıyım? Yemek yemeliyim. Burada bana bir ömür yetecek yiyecek var. Aslında bu gemideki yiyeceğin bine yakın kişiyi 3 ila 5 yıl mı tam hatırlayamadığım bir süre kadar doyurması gerekiyor. Ama patlamada gemi ortadan ikiye bölündü ve bu taraftaki iki yemek deposundan ikincisi yok olduğu için kafadan %75'i gitmiştir diyorum. Buna rağmen sadece yemek hazırlamayıp paket yiyeceklerle idare etsem bile birileri beni kurtarana kadar çok uzun süre yaşayabilirim. Suyum var zaten. Başka bir şeye gerek mi var? Geminin ana motorları bozuldu. Ufak motorların üç tanesi de. Kalan 1 motor beni üsse götürmeye yeter mi bilemiyorum. Bu yüzden bu aptal günlükleri çekiyorum. Yapacağınız gemiye tüküreyim! Burada 999 tane insan öldü! Bir ben ölmedim varsayıyorum. Bahse varım şu an o aptal televizyonlarda 'Kayıplar için çok üzgünüz!' diye yalandan açıklamalar yapıyorsunuzdur. Sadece insanların yaralarını dağlayıp, onlara biraz daha acı çektirmekten başka bir şey yapmayan kanallarda '1000 insan öldü! Büyük facia!' diye haberler yayınlıyorsunuzdur. Kırmızı şeritlerde ölenlerin ismini geçiriyorsunuzdur. Patlayan geminin neden patladığını araştırdığınızı söylüyor ama bir sigara yakıp suçu hangi zavallıya atacağınızı veya kimi gözden çıkaracağınızı düşünüyorsunuzdur. Ağlamaktan bayılan ve hastaneye kaldırılan yakınların görüntülerini çekip yayınlıyor, mezarı bile olmayıp havasızlıktan veya yanarak ölüp giden bu insanların bu durumundan yapabildiğiniz kadar haber yapıyorsunuzdur. Ama umurumda değil. Benim zaten çok bir yakınım da yok. Anne babam çok meşguldür ve canavar gibi gözükmemek için işlerinden istemeye istemeye yas izni almışlardır. Belki de bana kızmış olabilirler. "Senin yüzünde işe 1 hafta ara vermek zorunda kaldık Cherlly, bu iş ne kadar önemli biliyor musun?" falan filan... Şaka bir yana benim için gerçekten ağladıklarını görmek beni yıkardı. Her zaman çok sabırlı insanlardı ve onları asla ağlamayan ve pes etmeyen birer süper kahraman gibi görüyordum. Benim için ağlamaları beni değerli hissettirirdi ama anne ve babamın ağladıklarını görmek... Sanırım biraz da olsa onlara hayrandım. Ve onları bir daha göremeyecek olma ihtimali beni o kadar üzüyor ki onlara gıcıkmışım gibi davranıyorum ve bu patlamanın ortasında son ihtiyacım olan şey, yani bir "mental çöküş" yaşamaktan kaçıyorum. Fay ise benden kurtulduğuna sevinmiş bile olabilir. Sınavları da yaklaşıyordu. Hatta benim yasımı sınavlarına kötü etki etmesin diye "ertelemiş" bile olabilir. Ama bununla bir sorunum yok. Alınmıyorum. Anne babamdan ve Fay'den benim için üzülmesini bekleyemem. Boş beleş bir insanım. Yani Fay her zaman "Bu kadar sorumsuz, mankafa, duyarsız, umursamaz, somurtkan, sıkıcı ve kötü bir örnek hatta biraz da ezik olmana rağmen nasıl bu kadar başarılısın ve böyle bir mevkiidesin anlamıyorum!" der. Haklı mı? Eh, yani. Ezik değilim. Ben sadece sorumsuz olduğumu kabul ediyorum. Tembelim de. Ama ezik değilim. Ayrıca sürekli onun gölgesinde kalmaktansa kendimi "kötü" de olsa böyle ön plana çıkarmayı yeğlerim. Bu hikayenin ana karakteri benim yani biraz köşeye kaysın. Bu benim hayatım! Ablam diye her istediğini yapamaz. Merak ediyor olabilirsiniz ki şu anda her şeyi merak ediyorsunuzdur. Ne patlaması ve gemisi? Aman, neyse. Orayı boş verin. Ben neden Fay'in benden büyük olmasına rağmen hâlâ okula gittiğini anlatmak istiyorum. Aslında ikimiz de hâlâ okula gidiyoruz. Ama o teorik dersler alırken ben uygulamalı ders alıyor ve sahada eğitim görüyorum. Fay de benim gibi özel sınıf öğrencilerinden. Ama ben Erken Eğitim Özel sınıfındayım. Fay ise Ustalık Eğitim bölümünde. Fay'in biraz daha kalın kitaplar ve biraz daha gereksiz bilgiyle detaylı detaylı uğraşması gerekiyor. Ama Erken Eğitimde bu bilgileri sanki bir kapsül hapmış gibi atıp 3 dönem -bir dönemi 3 ay sürüyor- gibi kısa bir sürede sindirmeniz gerekiyor. Çok da detaylı öğrenmiyorsunuz. Mesela ben "uzayda hayvan yetiştiriciliğinin bölgesel değişimleri" gibi bir konuyu Fay kadar detaylı öğrenmiyorum. Ama Fay öğreniyor. Ben daha çok saha ekibindenim. Sanırım uzay simülasyonundaki talimlerimi beğendiler. Büyük ihtimalle bu günlüğü izlerken bu talimler ortaokulda yapılmaya başlanacak ve 'Eskiden lisede mi talim yapılıyordu?' diyeceksiniz ama uzay havacılığı içeren tüm bölümlerde sadece laboratuvar görevlisi olsanız bile bu eğitimi almak zorundasınız. Hiçbir şey beceremeseniz bile kendinizi korumanız için elinize bir şok tabancası veriyorlar. Son zamanlarda her yerde uzay korsanları var ve bu birçok insanın ölümüne ve birçok gemide alet edevatın çalınmasına ve çalışmaların aksamasına neden oldu. Uzay korsanlarını bir kenara bırakırsak bir gemide çalışmak bile yeterince zor! O uzay kıyafetleri ve yerçekimsiz bir ortamda bir şeyler yapmak... Su içmek bile yeterince zor. Biz de gemilerde çalışmaya ve staja başlayacaktık. Bunun da bir eğitim kampı olması gerekiyordu. 1000'e yakın öğrenci ve eğitmen bu patlamada öldü. Yani ben gemide bulunduğum bu süre boyunca kimseyi görmediğimden bu kanıya vardım. Aptal bir eğitim için gelmiştik. Bir saniye. Evet, burası Uzay Kaşifi Akademisi Karma Eğitim Kapmı Gemisinin iletişim kanalı... Duyuyor musunuz? Duyuyor musunuz? Ben Cherlly... Sinyali duyan varsa vereceğim koordinatlara LANET BİR KURTARMA ARACI GÖNDERİN LÜTFEN! Tekrar ediyorum Uzay Kaşifi Eğitim Gemisinin kanalı vereceğim koordinatlara bir uzayı aracı gönderin pislik herifler! Burada herkes öldü! Herkes- herkes- sizin yüzünüzden öldü..." Derin derin boşluğa baktım. Sanki içimde çok büyük bir acı vardı. Birden yaşadıklarımı sanki gerçek değilmiş gibi uykuda izlediğimin farkına vardım. Bunlar gerçekti! Gerçekten insanlar ölmüştü, ben de ölebilirdim ve ölüm şaka falan değildi. Aniden göz yaşlarımı tutamadım ve ağlayarak konuşmaya başladım "Ben de, ben de ölmek istemiyorum!..". Kamerayı elime alıp konuşmaya başladım "Eğer bu günlüğü size veren kişi ben değilsem ve haberlerde 'Mucize kurtuluş, tek kurtulan kişi!' diye manşetlerle beni görmediyseniz bilin ki ben de öldüm. Ve hepsi bu pislikler yüzünden. Hepiniz öleceksiniz. Öleceksem sizin de moralinizi bozayım giderayak. Zaten kaynaklar tükeniyormuş!" Burnumu çektim ve devam ettim "Hayvanlar uzay şartlarına alışamamış. Yemek fiyatları artabilirmiş ve sınıflaşma da ortaya çıkabilirmiş. Alt sınıflar aç kalır ve köle olurmuş. Yani Brian öyle söylüyordu. Hatta Dünyanın sonu gelmedi ama uzayın sonu gelebilir de diyor. Fay onun çizgi roman okumaktan başka bir şey, başka bir şey bilmeyen ucubenin teki olduğunu ve derslerime çalışmazsam uzayda uydu çöpleri toplayacağımı söylüyor ama bence Brian zeki biri, yani onu dinleyin. Ve Tina. O da çok iyi bir kızdır ve çok sorumluluk sahibidir. Ama Jeffrey'i dinlemenize gerek yok, o pisliğin teki. Uyuz şey onun bizim grubumuzda işi ne. Ayrıca da Stayc var. O da çok güzeldir. Ve çok naziktir de. Her zaman bana 'Sen daha güzelsin!' diye iltifat eder ve ben..." Kolumu burnuma sildim. Aklıma Fay geldi ve yüzümde acı bir gülümseme belirdi. "Fay olsaydı burnumu koluma silmeme çok kızardı... Ve ben hepsini çok özledim! Pislik Jeffrey'i ve gıcık ablamı bile çok özledim! Evime geri gitmek istiyorum! Cass ve Neill'ı arkadaşlarımla tanıştırmak ve onları da grubumuza katmak istiyorum ve ben, ben ölmek istemiyorum..."

Bu kadardı. Gerisini nasıl getireyim bilemedim ve burada kesip biraz merak uyandırmak istedim. Kısa oldu ama hoş da oldu. Ana karakterimiz Cherlly. İsmi biraz garip ve "ş" ile değil "ç" ile okunuyor. Kirazın İngilizcesi gibi. İsmini böyle koymamın bir nedeni de yok çok şirin bir isim gibi geldi ve koydum. Neyse bölüm hakkındaki düşüncelerinizi bekliyorum, hoşçakalınnn!

SİNYALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin