24

330 17 0
                                    

Okuldu, sınavdı, taşınmaydı, düğündü, bayramdı derken sonunda bölümü bitirebildim. Geciktiği için özür dilerim.

*

"Küçük Lahmacun?"

"Küçük lahmacun mu?"

"E-eve- dur bir dakika! Senin ne işin var burada?" diyen şaşkın lolipopa bakarken her ne kadar sırıtmak istesem de kendimi tuttum.

"Bu seni hiç alakadar etmez."

"Lan evden mi kaçtın?!" deyince bayık bayık ona baktıktan sonra mağdur velet rolüne girerek konuşmaya başladım.

"Evet Enis, çok mağdurum. Beni yanına alacak kimse yok. Lütfen sen al beni yanına. Hiç ses yapmam. Bir köşede dururum. Bence sende benim abim olmak istersin." deyince gözümde canlanır koskoca mazi edasıyla bana baktı.

Yanımızda ne olduğunu anlamaya çalışan Esra Abla'ya baktığımda küçük bir gülümseme ile "Selam, sana sürekli saçma mesajlar yazan fan sayfası ben." diyerek selam amaçlı el salladım.

Tesla'nın fikrine konan Edison'un ampulü bularak insanlara yaşattığı aydınlanma misali bir aydınlanma yaşayan Esra Abla da gülümseyerek "Selam, beni tanıyorsun zaten." dedi.

"Tanıyorum tanıyorum. Aha bu koca bebekten daha güzelsin."

Neredeyse ağlayacak aşamaya gelen Enis'e baktığımda bizi takmadığını gördüm.

"Ne işin var İzmir'de Lahmacuncum?"

Yüzümü buruşturarak "Lahmacun diye lakap mı olur, biraz daha özgün bir şeyler bul."

"Hadi hadi bırak bu lafları da neden burada olduğunu söyle."

"Ehm, canım istedi geldim."

"Canın istedi geldin?"

"Hı hım."

"İnanayım mı?"

"Tamam tamam kuzenimin düğünü vardı ona geldim halamlara." dediğimde yüzünü biraz asarak "Babanlarla mı?" dedi sessiz bir şekilde.

Ne yapmamı bekliyorsun anlamında kafamı salladığımda Esra Abla şen şakrak bir şekilde konuşmaya başlayarak "Bakın işte ne güzel tesadüf oldu buldunuz birbirinizi."

"Hı hı tesadüf." diyerek beni kenara çekiştiren Esra Ablanın peşinde sürüklenmeye başladım.

*
"E yani sen şimdi karşılaşmamıza tesadüf diyorsun o zaman?"

Ellerimle oynamayı keserek omuzlarımı dikleştirdim ve bir Enis'e bir Esra Abla'ya bakarak konuşmaya başladım.

"Aslında tamamen tesadüf değil."

Kaşlarını çatarak bana bakmaya başlayınca oflayıp onunla olan göz temasımı kestim.

Esra Abla'nın güven verici bakışlarını gördüğümde anlık gelen bir cesaretle "Ananın elini öpmek, ona ana demek için geldim buraya." dediğimde elini alnına vuran Esra Abla'yı görmek bir şeyleri yanlış yaptığımı açıklıyordu.

"Hı?"

"Ee şey, yani. Sanane lan dümbelek! Düğüne geldim dedim ya!"

"Kızım, sen ölürsün de o kadınla aynı yerde durmaya katlanamazsın! Şimdi doğruyu söyle!" dediğinde oflayarak suratına baktım.

Esra Abla'ya bakıp onay aldığımda konuşmaya başladım.

"Sen katlanmaya değiyormuşsun demek ki abicim, sevinebilirsin."

"Ne!"

"Yani demem o ki biz Esra Abla'cancığım ile küçük bir anlaşma yaptık. Ve seninle yüz yüze Trabzon'da az vakit geçirdik diye bende buraya geldim. O da bana seni ayarlama konusunda yardım etti."

"Haaa! Heee! Hııııı!"

"Hı hım."

"Kız sen beni görmeye mi geldin buralara, heh!" diyerek yanaklarımı sıkmaya başlayan Enis'in kollarını tutup ittirmeye çalıştım.

Ama sadece çalıştım.

"Ya, defolsana başımdan."

Yüzümü ondan kurtarıp yanaklarımı elimle ovarken elinden vişne suyu alınmış velovski gibi ona bakmaya başladım.

İkisi de kahkahayı basınca aklıma kıçlarına tekmeyi basıp kaçma fikri gelse de bunu kafamdan atıp çantamdan vişne suyumu çıkardım.

Onlar banka geçip otururken bende karşılarındaki kaldırıma oturdum. Gözlerimi ikisinin üzerinde gezdirip sinsice sırıtmaya başladım.

"Ne tatlısınız siz lan öyle. Pü maşallah."

Onlarda gülmeye başlayınca oturup deliler gibi kahkaha atmaya başladık.

*

Bir süre oturup kaynaştıktan sonra acıkınca lahmacun  yemek için esnaf lokantası benzeri bir yere geldik. Acaba Enis lahmacun yerken beni yemiş gibi hisseder miydi? Sonuçta bana lahmacun diyordu.

Ben bunu düşünürken lahmacunlar gelmiş ve konuyu tamamen unutmuştum. Anında yarısını birden yemeye çalışınca ikisinin de beni umursamaması aksine onların da benim gibi yemeleri beni biraz daha rahatlatmıştı.

İnsanların içinde yemek yemeyi sevmediğim gibi beni yargılarlarsa bir ömür boyu yemek yemeyeceğimi de biliyordum. Önümdeki ayrandan koca bir yudum aldığımda gerçekten mutluydum.

Karnımızı doyurduğumuza hemfikir getirince ve herkes hesabı ödemeye ortak olunca Enis benimkini, ben Esra ablanınkini, Esra abla da Enis'inkini ödemişti. Kendimizinkini ödeyebilirdik ama bunu o an akıl eden çıkmamıştı. 

Şimdi ise sokaklarda dolanıyor, geziyorduk. Benim de gözüm bir yandan mağazalardaki elbiselerde dolanıyordu. Bunu fark eden Esra Abla "Düğün ne zaman?" diye sordu. Yarın olduğunu söylediğimde benim itirazlarım ve ikisinin kolumdan sürüklemesiyle bir mağazaya gelmiştik.

Tek tek elbiselere baktığımda henüz güzel bir şey görememiştim. Esra Abla elindeki bir elbiseyi bana gösterdiğinde "Güzel ama biraz fazla abartı sanki." dedim. O da öyle düşünmüş olacak ki tekrar yerine bıraktı elbiseyi.

Bu sefer Enis elinde bir elbise ile gelmişti. "Bunu denesene bir." dediğinde "Hayır abi ya." diye karşılık verdim.

Israr etmeleri üzerine kabine geçip giydim. Çiçek desenli; mavi, yeşil, turkuaz renklerinin karışımı; omuzları açık ve dizlerime uzanan bir elbiseydi. Gerçekten yakışmıştı.

Dışarıya çıktığımda ikisi de çok beğenmiş ve parayı babam verdi zaten kafasında olduğum için fiyatını takmada almıştım.

Akşama yaklaşırken yürüdüğümüz sokakta bir park görünce oraya doğru koşmaya başladım. Peşimden "Nereye?" diye seslenmelerini umursamadan direkt salıncağa bindim. 

Onlarda peşimden gülerek geldi. Salıncaktan inip Esra Abla'yı çekiştirerek tahtarevalliye bindirdim ve bende karşısına geçtim. Enis de salıncakta oturmuş gülümsüyordu. 

Üzerinden ne kadar geçerse geçsin orada eğlendiğim anı ve hiç bu kadar mutlu olmadığımı unutamayacağımı anlamıştım. Mutluydum ve bu onlar sayesindeydi.

*

"Eve mi döneceksin şimdi?"

Malesef anlamında kafamı sallayıp oturduğum yerden kalktım.

Biraz daha eğlendikten sonra uzunca bir sohbet etmiş ve beni daha yakından tanımalarına izin vermiştim.

Pişman olmayacağımı biliyordum. 

"Vişne suyu?" derken elimdeki meyve sularını onlara uzatmıştım. Gülerek saçlarımı karıştırdı Enis.

Küçük bir sarılma faslının ardından eve doğru yürümeye başlamıştım. Saate baktığımda gerçekten geç olduğunu görmüş ve evde çıkacak sorunlara şimdiden hazırlamıştım kendimi.

Eve vardığımda herhangi bir soruna yer vermemek için kapıyı anahtarla açıp içeriye girdim. 

"Nerede kaldın bu saate kadar!"

Benim mesaim işte şimdi başlamıştı.

*

Nokta.

penaltı | enis destanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin