Aslında yalnız ve mutsuz olduğuna inandıramazsın kimseyi. Yüzüne kondurduğun gülümseme göçebe kuş gibidir. Kırgınlıkların oradadır, dokunsan parmak uçlarını keser. Yakınında olanlar sana kucak açar ama hiç yanında olmazlar. Sana uzanır tutunman için bir el ama düştüğün zaman tek yakaladığın boşluk olur.
Ne anlatabiliyordum ne de tamamen içime gömebiliyordum. Böyle böyle kendi acımla beslediğim tümör beni öldürecek boyuta geliyordu.
"Ben geldim." Dedim dudaklarımda neşeli bir gülümseme ile hasta odasının kapısını açarak içeri girdiğimde. Büyükannem yatağında bitkin bir şekilde yatsa da beni görünce gülümsedi. Buruk bir gülümsemeydi. İçimdeki hüznü saklasa da onu görebiliyordum. "Bugün en sevdiğin çiçekleri aldım."
Çiçekleri paketinden çıkardıktan sonra yatağının başucunda duran komodinin üstündeki vazodan solmuş olan çiçekleri çöpe atıp yenilediğim suyun içine taze çiçekleri yerleştirdim.
"Bugün nasılsın?" diye sordum yatağının yanındaki koltuğu biraz daha yakınına çekip elini tuttum. Bir zamanlar saçlarımı seven, ören eller şimdi kemikleşmiş, buz gibi, titrekti. Yutkundum. "Haftamın nasıl geçtiğini merak ediyorsun değil mi? Hocalarımla tablolarım üstünde konuştum. Aklıma daha farklı fikirler geldi ama onları ekleyip eklemesem mi emin değilim? Tablolarım hiç tek bir düşünceyi anlatmaz, bilirsin. Her bir köşesine başka bir şey eklerim."
Ben anlattım. O ise sadece dinledi. Çok konuşamıyordu. Konuştuğunda nefesi kesiliyordu sık sık.
Bu yüzden artık yorulana, çenemi açamayacak hale gelene kadar bugün yolda gördüğüm ufacık bir böceği bile anlattım.
Anlatabileceğim her şeyi anlattım ama içimde günden güne büyüyen oyuğu tarif edecek hiçbir kelimeye ulaşamadım. Diyemedim; sen de gidersen tamamen yalnız kalırım. Beni anladığına inandığım bir tek sen kaldın yanımda. Biraz daha kal desem benimle, bencillik mi olur sahiden? Bu dünya sana her nefesinde acı veriyorsa zaman çözüm olur mu her şeyin yoluna girmesi için?
"Haerin." Dedi koridora çıktığım zaman tanıdık bir ses. "Büyükanneni mi ziyarete geldin?"
Büyükannem üniversite hastanesinde olduğu için burada birçok asistan doktor da olurdu. Onlardan biri olan JuWon'du bana gelen. Parlak siyah gözleri iç açıcı bir gülümseme ile bana dönükken yorgun olsam dahi gülümsedim.
"Evet." Dedim kafamı hafifçe oynatarak. "Çok sık ziyaretine gelemedim son zamanlarda, biraz suçlu hissediyorum kendimi."
Dudaklarını birbirine bastırdı anlayışlı bir sesle. "Dersler zorluyor olmalı."
"Sorma." Dedim gözlerimi büyüterek. "Dönem sonuna kadar tablolarımı nasıl yetiştireceğimi düşünmekten kafayı yemek üzereyim. Sergiye katılmasaydım keşke demeye başladım."
"Öyle deme." Diye konuştu. "Eminim üstesinden gelirsin."
"Sağ ol." Dedim derin bir nefes alarak.
"Haerin." Koridorda sessizce yürürken alt kata inen merdivenlere yönelmiştim. Beni durduran adımı seslenişiydi. "Biliyorsun." Diye konuşmaya başladı sıkılgan bir sesle. "Kendini yormaman gerek. Bunları defalarca kez konuşmuştuk ama çok bitkin duruyorsun. İlaçlarını kullanıyorsun öyle değil mi?"
"İlaçlarım." Dedim elim istemsiz alnıma doğru giderken. Perçemlerimi kenara ittim. "Aksatmıyorum. Hatta bu perşembe Bay Ji ile randevum var."
"Aksatmamaya dikkat et randevularını." Dedi. "Havalar da soğuyor. Bu dönem daha çok dikkat etmelisin kendine."
"Ederim." Dedim gülümsemeye devam ederek ama bunun çok sahte olduğunu ikimiz de biliyorduk. JuWon aynı zamanda doktorum Bay Ji'nin yanında asistanlığını yaptığı için teknik olarak o da benim doktorum oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Six Feet Over Ground
FanficYüzüne yerleştirdiği amansız bir gülüş birilerinin kalbini delip geçebilirdi. Gözlerindeki o ifade birilerinin mezarı olabilirdi. Bir de gamzeleri vardı; en büyük sırlarını saklayabileceğin derinlikte. Ben öyle yapmıştım. ... For Jung Jaehyun •by b...