İnsan ne kadar güçlü numarası yaparsa yapsın bir o kadar yıkılmaya meyilli olurdu. Tüm kırgınlıklarınızı ve acılarınızı o güçlü imajı çizen maskelerin ardına saklar, gerçek kişiliğinize yabancı kalmayı tercih ederek yaşamaya çalışırdınız ama günün birinde karşına çıkanlar nereye vurması gerektiğini iyi bilirdi. Maskeler tek tek kırılır artık kendini bile tanıyamaz halde kaybolurdun kalabalıklar arasında.
"Nasıl bu kadar sorumsuz davranabilirsin Saeron?" dedim elimle alnıma düşen perçemlerimi geriye iterken. "O kadar içecek ne olmuş olabilir?"
Okulun kampüsünde bir öğleden sonra güneş ısrarla kara yağmur bulutlarının arkasına gizlenirken Saeron ile bahçeye bakan kafede oturmuştuk. Saeron daha yeni okula gelmişti ve hala ayılabilmiş görünmediği için güneş gözlüklerinin ardına sakladığı gözlerinin kan çanağı olduğunu biliyordum. Kendine birkaç shotlık kahve alırken bununla baş ağrısını azaltabilmeyi ve şimdiden devamsızlıkta sınırları zorladığı dersine girebilmeyi umuyordu.
"Bilmiyorum." Diye mırıldandı. "Onu başka bir kızla görünce önümde ne var ne yok indirdim işte o öfkeyle."
Dün Jaehyun'un önümü kesip saçma sapan konuşması hala aklımda tazeydi. Bu gidişle bir süre daha unutacak gibi de değildim. Saeron'a hiçbir şekilde bu tür bir konuşmayı açamazdım. "Sen mi bıraktın dün beni eve?" Gözlerini göremesem de senine yansıyan şüpheyi aldım.
"Hayır." Dedim dürüst olmayı seçerek bir nebze. "Ben gelinceye kadar MinRa seni görüp evine kadar götürmüş. Hatırlamıyor musun gerçekten?"
Eli şakağına gitti. "Kafam kazan gibi." Diye homurdandı. "Düne dair bir şey de hatırlamak istemiyorum artık. Bok gibi geceydi."
"Bu da sana ders olsun." Diye söylendim.
Saate baktı. "Dersim başlayacak." Dedi ayaklanırken. "Geç kalmadan gitsem iyi olur."
Ona görüşürüz dedikten sonra ben de eşyalarımı topladım. Dersim bittikten sonra tablolarım üstünde çalışmayı planlıyordum. İsteyenler tuvalleri evlerine götürüp orada devam edebiliyordu ama ben evi batırmak istemediğim için okuldaki bizim için ayrılmış boş sınıfta devam ediyordum. Ev kiracısı fazla agresif bir insan olduğu için ufacık bir şeye bile yaygara koparabiliyordu. Parkeye boya damlaması halinde beni kapı dışarı ederdi.
"Selam."
Yanı başımda duyduğum kalın tok ses ile birlikte irkilirken benden bağımsız bir şekilde büyüyen gözlerim sesin sahibine döndü ama bu beklenmedik karşılaşma değildi asıl kalbimi çarptıran, bu görmek için heyecanla çırpınan bir yanım, şimdi onu tam karşımda nefesimi kesecek kadar mükemmel bir şekilde durması ile kalpten gitmem için dürtüyordu.
"Selam." Diye mırıldandım onun neşeli sesine karşılık çekimser bir şekilde.
Etrafımıza bir bakış attım ve kaşlarım dünden meraklı bir şekilde anında çatıldı. "Senin benim fakültemde ne işin var?"
Tabloma devam etmek için sınıfa gelmiştim ve eşyalarımı bırakır bırakmaz da bir anda belirmişti. Beni takip etmişti ve yalnız kalacağımız bir anı kollamıştı.
Elleri bomber ceketinin ceplerinde rahat bir tavırla sınıfın içinde benimle birlikte tablolarını yapanların şövalelerine bakındı. Hepsi yarımdı henüz. İçeriyi ne kadar havalandırsak da duvarlara bir kere sinmişti vernik ve boya kokusu. Bu koku bir ruh hastasını olduğumu düşünmeme sebep olacak şekilde hoşuma gidiyordu. Bu dünya üzerinde bir işe yaradığımın somut kanıtıydı.
"Geçiyordum uğrayayım dedim."
"İyi." Diye homurdandım gidip dolabımdan önlüğümü alırken. "Geçtiğine göre artık gidebilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Six Feet Over Ground
Fiksi PenggemarYüzüne yerleştirdiği amansız bir gülüş birilerinin kalbini delip geçebilirdi. Gözlerindeki o ifade birilerinin mezarı olabilirdi. Bir de gamzeleri vardı; en büyük sırlarını saklayabileceğin derinlikte. Ben öyle yapmıştım. ... For Jung Jaehyun •by b...