Hayatın gerçekleri hep acı olmuştur. Bir sabah uyanırsın ve hiçbir şeyin geriye kalmamış bir şekilde yapayalnız kalırsın. Benim için de hep öyle olmuştur. Daha düne kadar yaşadığım uçucu mutlulukların bir yanılmasa olduğunu geç de olsa anlıyordum.
"Sanat Tarihi dersinin notlarının çıktısını verdin mi?"
Okulda ders bitiminde yanıma gelen siyah saçlarını sade bir örgüyle omzuna atan kız,, dikkatimi kendine çekmeyi başardığında bir an bulunduğum andan soyutlanmış olduğumu fark ettim.
"Ne?" dedim sanki başka bir dilde konuşmuş gibi bomboş gözlerle ona dönerek.
Kızın kaşları çatılır gibi oldu. "Sanat Tarihi dersinde notlarını verecektin ya hani? Kırtasiyeye. Dün konuşmuştuk."
Durdum ve sanki çok zor bir işlemin cevabının ne olduğunu sormuş gibi suratına baktım. Elimi yavaşça alnıma götürdüm. Bakışlarım anlık toplamaya çalıştığım çantama takıldı. "Kusura bakma." Diye mırıldandım mahcup bir sesle. "Tamamen aklımdan çıkmış. Bugün halledeceğim."
Kız sözümü tutmamış olmamdan rahatsız olduğunu bariz belli ederek surat astı. "Sınavlardan önce halledersin umarım." Diye konuşarak yanımdan ayrıldığında arkasından baktım.
Bazen derste tuttuğum notları kırtasiyeye verip fotokopileri karşılığında para aldığım oluyordu. Bu kızla da aramızda böyle bir muhabbet geçmiş olmalıydı. Çantamın içinden ufak not defterimi çıkardım ve sayfaları telaşla karıştırdıktan sonra üstüne siyah mürekkepli kalemle düştüğüm tarihe ve altındaki nota baktım.
Yoğunluktan ve son zamanlardaki ani gelişen duygu durumlarının boğucu etkisinden dolayı notlarımı kontrol etmeyi bile unutmuştum. İçime bir korku filizlendi ve titremeye başlayan ellerimi görmezden gelip eşyalarımı çantama tıktım ve montumu giyinerek çantamı alıp okuldan çıktım. Hala aklımdayken okulun içindeki kırtasiyeye notları bıraktım.
"Haerin merhaba."
Kampüste beni karşılayan MinRa, yüzünde ışıltılı bir gülümseme ile yanıma doğru geldi. İkimiz de sanatla ilgileniyorken o pembeler ve uçuk maviler ile göz alıcı görünürken ben daha çok siyah ağırlıklı bir ruh emici gibi etrafta geziniyordum. Göz altlarımdaki morlukları bile kapatmaya üşenmiştim bugün. Tam bir içler acısıydım.
"Merhaba." Dedim ufak bir gülümseme göndermeyi başardım.
"Dersten sonra yanına gelecektim ama hemen çıktın." Diye konuştu uzun pembe saçlarını tepesinde bir topuz yapmıştı. "Akşam arkadaşlarla benim evde toplanacağız. Seni de davet etmek istedim."
Oldukça arkadaşça bir teklifti ama işte, benim şüphelerim dokuz kuyruklu tilki misali aklımda süzülürdü.
Sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi -ya da ben fazlasıyla kendimi açık etmiştim- ellerini testlim olur gibi kaldırdı. "Kesinlikle bunun Jaehyun ile alakası yok. O gece de benden ilk defa öyle bir ricada bulununca onun oyununa ayak uydurdum. Hem, ben seni arkadaşım olarak gördüğüm için davet ediyorum Jaehyun ile meseleniz sizi ilgilendirir." Hızlı hızlı konuşup kendimi izah etmesini sabırla dinledim.
"Söz vermeyeyim." Diye mırıldandım kararsızlığım her halimden belli olurken. "Gelmeye çalışırım."
Saeron'un deli gibi aralarına girmek istediği grubun olduğu bir partiye katılacaktım ve bunu duysa bana delirdiğimi söylerdi ama bundan da önce onlarla nasıl birden bu kadar yakın olduğumu sorgulardı. Ama yakın değildik. Birkaç defa konuştuk diye arkadaş mı olmuştuk yani? Kulağa hiç de gerçekçi gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Six Feet Over Ground
FanfictionYüzüne yerleştirdiği amansız bir gülüş birilerinin kalbini delip geçebilirdi. Gözlerindeki o ifade birilerinin mezarı olabilirdi. Bir de gamzeleri vardı; en büyük sırlarını saklayabileceğin derinlikte. Ben öyle yapmıştım. ... For Jung Jaehyun •by b...