Uyanmak istemediğin o uykular kabuslara aitse yaşadığın sanrıdan kurtulmak için de uyanmak gerekirdi. Kapana kısıldığın kurak bir çölde sanrısına kapıldığın her şey senden çok uzak ve anlamsızdır. Ellerini uzatırsın ama kum gibi kayıp gider boşluğa doğru, ardından yasını tutarsın. Sana ait olmayanı göğsüne hapsedersen, başka bir el uzanır onu senden koparıp alır bıraktığı boşlukla yaşamak zorunda kalırsın. Hayat hep böyledir sana kalan hayal kırıklığıdır.
Sabah gözlerimi aralamaya çalışırken ne kadar uykumu almış olursam olayım bir türlü üstümden atamadığım bir yorgunluk ve mayışıklık vardı. Bunun sebebini az çok tahmin edebiliyordum. Aşırı bir sıcakla sarmalanmıştım, hatta terliyordum bile. Dudaklarımın arasından bir mırıltının çıkmasına engel olamadım. Sabah soğukları ile evde bir ürperti hakim olurdu ama şu an o kadar güzeldi ki hiç yataktan çıkmak istemiyordum.
"Kedi gibisin." Dediğini duydum hemen kulağımın dibinden bir sesin. "Yapıştın bana."
Kalın tok sesi nerede olursam olayım tanırdım. Gözlerimi kırpıştırarak araladığımda yüzümü Jaehyun'un hoş kokusu ile sarmalanmış boynuna doğru gömmüştüm. Onun kolları beni kendine kafeslemişken tek beden olmuştuk kocaman yatakta sanki başka bir yer yokmuş gibi.
"Bunu diyene de bakın..." diye homurdandım uykulu bir sesle. "Saat kaç?"
"Dokuza geliyor."
Beynim erimiş gibiydi. Doğrulup oturur pozisyona geldiğimde bağdaş kurdum. Dirseklerimi dizlerime yasladım ellerimle yüzümü ovarken. "Bir saat sonra dersim var." Diye mırıldandım hala uyku mahmuru bir sesle. Gözlerimi aralayıp Jaehyun'un yüzüne baktım. Yatakta bir kolunun üstüne doğrulmuştu. Bunu yaparken kol kasları patlayacak gibi şişmişti. Ellerinden uzanıp kolunun üst tarafına doğru bir vadi gibi belirginleşen damarlarına bakmamaya çalıştım. Saçları darmadağınık, gözlerinde dinç bir uykunun izleri vardı. Gözlerim büyüdü. "Bir saat sonra dersim var!"
"Ne var bunda?" diye sordu yüzündeki dingin ifadeyi bozup tek kaşını kaldırarak.
"Benim evimle okul arası bir saat zaten." Diye sesimi yükselttim onun üzerinden geçerek yataktan çıkarken. "Hangi ara hazırlanıp hangi ara otobüse yetişeceğim?" Kendi kendime söylenerek banyoya girdiğimde Jaehyun'un arkamdan "Dert ettiğin şeye bak." Diye konuştuğunu duydum durumdan oldukça keyif alır bir sesle. "Çabuk hazırlan seni bırakırım."
Kapının önünden geçerken bir kez tıklatmıştı.
Aynadaki halimle göz göze geldim. Yanaklarımda daha önce kendimde görmediğim kadar bir kızarıklık vardı. Bunu içerisinin çok sıcak olmasına yordum. Zaten kombiyi en yüksek ayarda çalıştırırdım bu mevsimlerde. Üstelik bir tarafı hep buz gibi olan yatağımı birisiyle paylaşmak da sıcaklamama sebep olmuştu.
Hızlı bir duş aldıktan sonra kurulanıp giyinmek için odama girdim. Beyaz bir kazak ve buz mavisi bir kot çıkardıktan sonra iç çamaşırlarımı giyinip kıyafetlerimi üstüme geçirdim. Saçlarımı kurulayarak açık bıraktım. Normalde de düz tutamlara sahip olduğum için şekillendirmekte vakit harcamıyordum. Şanslı olduğum sayılı konulardan biriydi bu.
"Evimi fazla sahiplenme." Diye konuştum Jaehyun'u mutfakta kahve içerken bulunca.
"Sana da hazırladım." Diye karşılık verdi tezgahın üstündeki beyaz kupayı işaret ederek. "Soğutmadan iç. Dışarısı buz gibi."
Telaşla eşyalarımı çantama tıkmaya çalışırken ayağım halının köşesine takıldı ve yere kapaklanmaktan beni kurtaran Jaehyun'un karnıma sarılan koluydu. Beni bir kuş tüyüymüşçesine kolaylıkla doğrulturken istemeden ona yaklaşmıştım. Dün gece aklıma geldi, benimle ilgili anlattıkları. Yüzlerimiz bu kadar yakınken gözlerinin kahvesinin ne kadar yoğun olduğuna şahit oluyordum. Sıcak bakıyordu, beni bu kış gününde bile evde hissettirecek kadar sıcak ve güzel.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Six Feet Over Ground
FanficYüzüne yerleştirdiği amansız bir gülüş birilerinin kalbini delip geçebilirdi. Gözlerindeki o ifade birilerinin mezarı olabilirdi. Bir de gamzeleri vardı; en büyük sırlarını saklayabileceğin derinlikte. Ben öyle yapmıştım. ... For Jung Jaehyun •by b...