nothing comes for free

670 61 65
                                    

♫ are you satisfied? by marina

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

are you satisfied? by marina

hayata dair hiçbir tecrübesi olmayan 18 yaşında yeniyetme bir oğlan olarak nasıl bir yaşam sürmem gerekiyordu?

yetişkinlerin böyle konular hakkında her zaman verecek fikirleri vardı ama asla gerçek bir cevapları yoktu. yağmurlu bir nisan sabahı, elime tutuşturulmuş bir adet otel anahtarı ve kafamda cevaplanmamış onlarca soruyla yapayalnız bırakıldığımda anlamıştım bunu.

hayat bu bilirsiniz, yarın ne olacağı belli olmaz derler. gece uyursunuz uyanırsınız, sabah kapınız çalar, büyük büyük dedenizden miras kaldığını öğrenirsiniz, atlar ilk uçakla memleketinizin  yolunu tutarsınız ya da o kadar şanslı değilsinizdir ve benim gibi bir pazar uykunuzdan birkaç polis memuru tarafından uyandırılıp annenizle babanızın ani ve tatsız ölüm haberini alırsınız.

ben zengin ve varlıklı bir sülalenin bir o kadar fakir ailesindeki tek çocuktum. aranızda vardır mutlaka tanıdığı tüm akrabaları bir şekilde yurtdışına gidip yerleşmiş paranın belini kırmış ama bi kendi ailesi şehir dışına bile çıkamamış olanlar.. aynı benimki de o hesaptı işte, sanki kötü şans çevremizdeki onca insanın içinden yalnızca beni ve anne babamı bulmuştu da varlık içinde yokluk çekiyorduk. kötü şans değilmiş gerçi adı aşkmış, kaçarak evlenmiş bizimkiler. dudak uçuklatan servetlerine rağmen iki aile de bunlara zırnık koklatmamış bir bakıma ne haliniz varsa görün demişler,  evlenmelerine karşı çıkmışlar. annemle babam ona rağmen vazgeçmemiş birbirlerinden, tutunmuşlar hayata sonra da ben doğmuşum  öylece yuvarlanıp gitmişiz.

anlatması da dinlemesi de masal gibi gelen bu hikayenin sonu başlangıcından oldukça farklı. yağmurlu bir sabah, araba yolculuğu, kaygan yollar, görüş darlığı, dikkatsizlik.. ve siz sanırım geri kalanını anladınız. çok kez düşündüm ben de olsaydım o gün o arabanın içinde de onlarla birlikte verseydim son nefesimi diye ama hayatın gerçekleriyle yüzleşmekten yaslarını tutmaya bile pek vaktim olmadı. ev kira, araba desen yok, akraba tanıdık eş dost desen o hiç yok. elimdeki tek şey, annemin ailesi tarafından cenazede sus payı olarak bana miras bırakılmış olan bu dökük oteldi.

ben de isterdim fakir ama gururlu yaz dizisi esas oğlanı olup "şimdiye kadar bir kere arayıp sormadınız iş işten geçtikten, annemle babam öldükten sonra mı geldi aklınıza ne halde olduğumuz?" demeyi ama başımı altına sokacağım bir odayı bile o an ihtiyaç gördüğümden yapabildiğim tek şey gözyaşlarımı silip valizimle kendimi alwaysness otelinin önüne atmak oldu. zaten bu harabeyi görür görmez de anladım bana yardım etmek gibi bir niyetleri olmadığını. tek amaçları  ölü yatırım olarak gördükleri, artık iş yapmayan bu oteli ellerinden çıkarıp bir yandan da benim mirasta daha fazla hak talep etmemi engellemekti. hatta aslına bakarsanız onlar için tek taşla vurulmuş iki kuştum. otel yoksa ben yoktum, ben yoksam da otel yoktu.

yetişkinlerin böyle konular hakkında her zaman verecek fikirleri vardı ama o koca bedenlerinin içinde vicdandan eser yoktu. gençliğimin baharında kararmış hayatıma ailem tarafından biçilen değer kadardım. torunmuş, kardeşmiş, evlatmış, bunlar boş bir palavradan ibaretti sadece. onlar laf olsun torba dolsun iyilikleriyle başlarını yastığa huzurla koyduktan sonra gerisinin bir önemi yoktu, sizin gerçekte başınızı koyacak bir yastığınız olmasa bile.

hermit the frog • taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin