üflesen yıkılıp tahta kurularıyla dolu bir enkaza dönüşecek, yağmurun akıttığı sıvalarından yeşil duvarları zor seçilen, tabelasıysa sadece kafası estiğinde yanan bir otelin kaç odası vardır?
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
♫ look what you made me do by taylor swift
zaman gerçekten de göreceli bir kavramdı; arkadaşlarınızla eğlenirken, etrafta gezip dolanırken, güzel bir müzik dinlerken dakikalar hatta saatler saniyelere dönüşürdü. eğer benim gibi uyku ilacı verdiğiniz zengin elemanın uykuya dalıp parasını ceplemeyi bekliyorsanız ise durum tabi ki tam tersiydi; her salisenin çıkardığı tık sesi ömrünüzden ömür alıp götürürdü ama zaman bi türlü geçip gitmezdi.
personel odasına girdikten hemen sonra bilgisayar kasasının içine sakladığımız sahte paraları alıp masaya dizdim, hepsini teker teker kontrol edip yeterli olacağını düşündüğüm miktarı yanıma aldıktan sonra geri kalanı eski yerine yerleştirdim.
eğer şarapları planladığım gibi şu ana kadar mideye indirdilerse ilacın vücutlarına tesir etmesine yaklaşık 20 dakika kalmıştı. onlar en güzel rüyalarını görüyorken bendeki yedek anahtarla içeri girip paraları değiştirecektim, sonrasındaysa ne olur ne olmaz koridorlardaki kamera görüntülerimi de temizleyip bu işe artık bir son verecektim.
şu ana kadar her şey pek de planladığım gibi gitmemiş olabilirdi, sonuçta bir diğer elde hala halletmem gereken taehyun ve yeonjun ikilisi vardı ama umuyordum ki istediğim sonuca bu sefer bir aksilik çıkmadan ulaşabilecektim.
20 dakika da ne 20 dakikaymış diye söylendim kendi kendime. telefonumun ekranından takip ettiğim saat bana bakıyor ben de aynı şekilde gözlerimi ayırmadan geçen dakikaları takip etmeye çalışıyordum. hatta bi ara zaman algımı o kadar yitirdim ki, dakikaların geçmiyor oluşunu telefonumun bi şekilde bozulmuş olduğuna verip odadaki tüm saatleri tek tek kontrol ettim.
şimdiyse personel odasının girişindeki sandalyeye oturmuş boş boş duvarları seyrediyordum. bir yandan ise aklım hala taehyun'dan bir hamle gelmemiş olmasıyla meşguldü. ne olacaksa olup bitsin istiyordum çünkü şu an istediğim tek şey akşam olduğunda yatağıma girip huzurlu bir uyku çekmekti.
derken hayallerimin adeta suya çakılışının sesini duydum. gözlerimi sesin geldiği yöne doğru yönelttiğimde duyduğum sesin aslında içinde bulunduğum odanın kapısının açılma sesi olduğunu fark ettim. kapı kilitliydi ama duvarın ardındaki kişi her kimse kapıyı kırarmışçasına zorlamaya devam ediyordu.
korkuyla oturduğum sandalyeden kalktım ve kapıya doğru yöneldim. taehyun mıydı? belki de yeonjun? ama neden kapıma dayanmışlardı ki? bana gelip "senle bi oturup konuşalım ya kahve falan içeriz." demelerini de beklemiyorum tabi ama daha demin tüm foyalarını ortaya çıkarmıştım, istersem hayatlarını baştan sona kaydırabilirdim.
acaba gözlerini yeterince korkutamamış mıydım? diye geçirdim içimden. anlaşılan beni ciddiye bile almamışlardı. dışarıdan o kadar mı az korkutucu ve bir o kadar sempatik gözüküyordum? kesinlikle en kısa zamanda bu uzun saçlarımı kesip kendime daha tok bi görünüm kazandırmalıydım.